MÜDAFİ İLE GÖRÜŞMENİN ENGELLENMESİ ADİL YARGILAMA HAKKININ İHLALİDİR
Adil yargılanma hakkının bir gereği olarak müdafi yardımından yararlanma hakkı kapsamında avukat istisnai durumlar haricinde şüpheliyle görüşebilir. Genel kural bu olmasına rağmen son zamanlarda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 154. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında başta terör suçları olmak üzere bu fıkrada belirtilen suçlardan yapılan gözaltılarda Kanun’un emredici hükmüne aykırı uygulamalara yer verilmektedir. Bu kapsamda bazı yerlerde 5 gün süreyle şüphelilerin avukatlılarıyla görüştürülmediği basına yansımıştır. Bu noktada birçok avukat da kendi sosyal medya hesaplarında bu yönde paylaşımlarda bulunmuştur. Uygulamanın Anayasa 36 ve CMK’nın 154. maddesine açıkça aykırı olduğu görülmektedir.
Şöyle ki Anayasa’nın 36. maddesinde güvenceye alınan adil yargılanma hakkının verdiği güvenceler kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkı CMK’nın 154. maddesinde düzenlenmiştir. Maddedeki düzenleme uyarınca şüpheli vekâletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Ancak 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi (OHAL KHK) ile getirilen ikinci fıkradaki düzenleme uyarınca başta Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ile maddede belirtilen diğer istisnai suçlar bakımından gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla 24 saat süreyle kısıtlanabilir; bu zaman zarfında ifade alınamaz.
OHAL sürecinde 668 sayılı OHAL KHK’sının 3. maddesiyle ile Cumhuriyet savcısının kararıyla 5 gün süreyle gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşmesinin kısıtlanabileceği düzenlenmiş ve daha sonra 676 sayılı KHK’nın 3 ve KHK hükmünün aynen kabulüne dair 1/2/2018 tarihli ve 7070 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle CMK’nın 154/2. maddesinde yapılan değişiklikle kısıtlama süresi 5 günden 24 saate düşürülmüş ve bu surenin uzatılabileceğine ilişkin bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. Ancak adil yargılanma hakkına açıkça aykırı olan ve olağanüstü hal dönemi ile sınırlı olarak kabul edilen 667 sayılı KHK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki hüküm OHAL bitmesine rağmen fiilen uygulanmaya devam ettirilmektedir ve 24 saatlik kısıtlılık süresi 5 güne kadar uzatılmaktadır.
Kanunun temel hakların kısıtlanması konusunda yetki vermediği bir konuda yargı mercilerinin resen bu süreyi uzatmaları kanunilik ilkesine aykırı olacağı gibi adil yargılanma hakkının da açıkça ihlalini oluşturacaktır.
AİHM, Salduz (Salduz/Türkiye, AİHM Büyük Daire, Başvuru No: 36391/02, 27 Kasım 2008) kararında şüphelilerin kural olarak polis karakolunda müdafi ile görüşme ve müdafi yardımından yararlanma haklarının olduğuna ve bu hakkın, sadece zorunlu sebeplerin varlığı halinde kısıtlanabileceğine hükmetmiştir. Zorunlu sebeplerin neler olabileceği ve hakkın kısıtlanması prosedürü ise İbrahim ve Diğerleri davasında açıklanmıştır. (İbrahim ve Diğerleri/Birleşik Krallık, AİHM Büyük Daire, Başvuru No: 50541/08, 50571/08, 50573/08 ve 40351/09, 13 Eylül 2016)
Mahkeme zorunlu sebeplerden ne anlaşılması gerektiği ile ilgili olarak da aşağıdaki tespiti yapmıştır: Eğer bir hükümet, bir davada cana, özgürlüğe veya fiziki bütünlüğe karşı ciddi olumsuz sonuçların ortaya çıkmasını önlemek amacıyla alınması gereken acil bir ihtiyacın varlığını ikna edici bir şekilde ispatlarsa, müdafi yardımından yararlanma hakkını kısıtlamayı gerektirebilecek zorunlu sebeplerin varlığı kabul edilebilir. (Prg § 259) AİHM’ye göre, polis karakolunda şüpheliler tarafından dışarıya bilgi sızdırılması riskinden dolayı bile müdafi ile görüşme hakkı kısıtlanamaz. Mahkemenin Salduz/Türkiye ve İbrahim ve Diğerleri/Birleşik Krallık kararları, bu nedenle Avrupa genelinde müdafiden yararlanma hakkının polis karakolundaki şüpheliler tarafından kullanılması açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilmiştir.
Türkiye’de son dönemlerde terör soruşturmaları terör ile mücadeleden ziyade muhalif kesimi susturma ve hükümet destekçisi olmayan muhafazakâr kesimin terörize edilmesi için kullanılmaktadır. Bu sözde terör soruşturmalarında bütün hukuksuzlukların yanı sıra zorla bu soruşturmalara dahil edilen insanların en temel hakkı olan müdafi yardımından yararlanma hakkı da ellerinden alınmaktadır.
AİHM terör suçlarına ilişkin soruşturmalarda dahi minimum düzeyde bile adil yargılanma hakkından taviz verilemeyeceğini belirtmiştir. Bu bağlamda AİHM İbrahim ve Diğerleri davasında, bireylerin teröre katıldıkları yönünde haklarında oluşan şüpheden dolayı adil yargılanma hakkında taviz verilmesinin söz konusu olamayacağını ve en zorlu zamanlarda bile taraf devletlerin insan haklarına ve hukuk kurallarına bağlılıklarını ve Sözleşmenin 6. maddesinde yer alan minimum garantilere saygı göstermeleri gerektiğini vurgulamıştır.
Türkiye’de CMK’nın 154. Maddesinde yer alan yasal 24 saatlik kısıtlama bakımından “soruşturmanın selameti” gibi AİHM’nin ve kanun koyucunun amacından uzak gerekçelerle bu kısıtlamanın uygulandığı görülmektedir. Bunun ötesinde kanun koyucu sadece 24 saatlik bir kısıtlama süresi öngörmüş ve bu sürenin uzatılmasına izin veren bir düzenlemeye yer vermemiştir. Buna karşın uygulamadaki terör soruşturmalarında bu sürenin 5 güne uzatıldığı görülmektedir. Ortada şüpheliden kaynaklı cana, özgürlüğe veya fiziki bütünlüğe karşı somut hiçbir tehdit bulanmamasına karşın keyfi olarak tamamen baskı ve yıldırma amacıyla şüphelilerin avukatlarıyla görüştürülmedikleri görülmektedir. İfade alınmasa da ifade öncesi şüphelilerin baskı altında itirafçı olmaya zorlandıkları ve ön görüşme adı altında yapılan hukuka aykırı mülakatların tamamlanması için bu sürenin kullanıldığı açıktır. Şüpheli üzerinde tam bir kontrole sahip olan ve şüpheliden bir itiraf elde etmek çabasıyla bu sureyi hukuka aykırı olarak kullanan kolluk ve soruşturma makamları tarafından sistematik olarak bu uygulamaya gidilmesi soruşturmalardaki hak ihlallerinin en iyi örneğidir.
Sonuç olarak Devletler terör suçlarıyla mücadele ederken bile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan müdafi ile görüşme ve müdafiden yararlanma hakkı da dahil olmak üzere adil yargılanma hakkının temel güvencelerine saygılı olmaları gerekir. Terörle mücadele ederken hukukun terörizme edilmesi ve temel hakların yok edilmesi kabul edilemez. Dolayısıyla, cana, özgürlüğe veya fiziki bütünlüğe karşı somut tehlike şeklinde zorunlu sebeplerin yokluğuna rağmen müdafi ile görüşme hakkının kısıtlanması ve yine kanunun öngördüğü 24 saatlik süreye aykırı olarak 5 günlük sürenin uygulanması şüphelinin adil yargılanma hakkının ihlalidir. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 24 saatlik bir sureyi açıkça düzenlemesine ve AİHM’nin müdafi ile görüşme hakkına ilişkin zorunlu sebeplerin bulunması koşuluna rağmen keyfi olarak yargı mercileri tarafından müdafi ile görüşme hakkının kısıtlanması açıkça cezai, hukuki ve disipliner sorumluluğu gerektirmektedir.