ArticlesDr. Gökhan GüneşTURKISH WRITINGS
Trending

DANIŞTAY SAVCISININ MASUMİYET KARİNESİNE AYKIRI TERÖR SUÇLUSU YORUMU

Dr. Gökhan Güneş

05/11/2019 tarihli ve 30939 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Terör Suçlarının Ortaya Çıkarılmasına veya Delillerin Ele Geçirilmesine ya da Suç Faillerin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmelik kapsamında oluşturulan listelerle yüzlerce kişi peşinen terör suçlusu ilan edilmiş ve temel hakları ihlal edilmiştir. İçişleri Bakanlığı tarafından güncellenen “Terörden Aranalar Listesi”nin kişilerin özel hayat hakkınıꓹ adil yargılanma hakkını ve en önemlisi de masumiyet karinesini ihlal etmesi; adalet mücadelesi verenlere gözdağı vermeyi ve Türkiye’de işlenen insanlık suçlarının tüm dünyaya duyurulmasını engellemeyi amaçlaması gibi hukuka aykırı yönleri bir önceki yazımızda ele alınmıştı.[1]

Bu kapsamda Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da sanığı olduğu ÇHD davasının firari sanığı  avukat Özgür Yılmaz’ın adının “terör arananlar” listesine yazılması işleminin hukuka aykırı olması nedeniyle İlgili Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali için dava açılmıştır. Açılan davada davacının adının “Terör Arananlar Turuncu Listeye” yazılmasına ilişkin işlemin, bu işlemin dayanağı olan 05/11/2019 tarihli ve 30939 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Terör Suçlarının Ortaya Çıkarılmasına veya Delillerin Ele Geçirilmesine ya da Suç Faillerin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmelik’in öncelikle yetki yönünden tamamının, aksi takdirde 5, 6 ve 8. maddelerinin ve bu maddeler uyarınca oluşturulan Kırmızı, Mavi Yeşil, Turuncu ve Gri Listelerin iptali talep edilmiştir.

Açılan dava kapsamında Danıştay Savcısı hazırladığı görüşün sonuç kısmında “…Bu halde, aranan terör suçu faillerinin yakalanmaları için Komisyon tarafından suç ya da suçlu hakkında önem sıralaması yapılarak, listeler oluşturulmasına ve davacının da bu kapsamda oluşturulan Turuncu listeye dahil edilmesine yönelik idari işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasının ve uygulama işlemin iptali, davanın; Yönetmeliğin 5. maddesi, 6. maddesinin 1. fıkrası ve 8. maddesine ilişkin kısmının reddi gerektiği, düşünülmektedir.” demek suretiyle Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali talebinin reddini ve 6. maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin de iptalini talep etmiştir.

Danıştay savcısı tarafından hazırlanan görüş aşağıda açıklanan sebeplerle eksik ve hatalıdır.

a. Yönetmeliğin 6/1. Maddesinde Yer Alan “Terör Suçlusu”  Kavramının Masumiyet Karinesine Aykırı Olması

Her ne kadar Danıştay Savcısı hazırladığı görüşünde dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesinin 1. fıkrasına ilişkin kısmının iptali isteminin reddi gerektiğini ifade etmiş ise bu talep ve talep kapsamında ”terör suçlusu” kavramına ilişkin yapılan açıklamaları hatalıdır. Şöyle ki Yönetmeliğin “İlan” kenar başlıklı 6. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan “(1) Ödül vaadiyle aranan terör suçlularına ilişkin bilgiler ve fotoğrafları ile aydınlatılacak suça ilişkin gerekli görülen bilgiler ve yardımcı olanlara verilebilecek azami ödül miktarları her türlü iletişim aracı ve internet/dijital ortamda yayımlanabilir. İlanların yayımlanması ve yayımdan kaldırılmasına yönelik işlemler Ödül Komisyonunca belirlenen usulle yerine getirilir”  şeklindeki hüküm başta içerik ve kapsam itibariyle  Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenmiş olan masumiyet karinesine  ve Terörle Mücadele Kanunu’na (TMK) aykırıdır.

Bilindiği üzere masumiyet karinesi suçu işlediği kesinleşmediği sürece kimsenin suçlu sıfatıyla değerlendirilemeyeceğini ifade eden temel hukuk karinesidir.  Adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak masumiyet karinesi hem Anayasa’da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde hüküm altına alınmış bir ilkedir. Nitekim Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan  “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” ve AİHS’nin 6. maddenin ikinci fıkrasında  “suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.”  denilerek masumiyet karinesini açıkça vurgu yapılmıştır.

Anayasa’da hüküm altına alınmış masumiyet karinesi aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin alt unsurlarından da biridir. Zira hukuk devleti ilkesinin bir gereği de vatandaşların hukuki güvenlikleri ile birlikte suç ve cezalara ilişkin gerekli güvencelerin sağlanmasıdır.

Bu karine hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında geçerli olduğu gibi idari mercilerin de bu ilkeye uygun hareket etmesi gerekmektedir. Nitekim AİHM Allenet de Ribemont/Fransa  başvurusunda,[2] başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasından sonra ve ceza davasının açılmasından önce İçişleri Bakanı ve soruşturmayla ilgili bir polisin basın toplantısı düzenleyerek başvurucuyu suçlu ilan etmesinin suçsuzluk karinesini ihlal ettiği yönünde karar vermiştir. Benzer şekilde, Ürfi Çetinkaya/Türkiye kararında[3] başvurucuyu lekeleyici ithamlar içeren ve kendisini uyuşturucu kaçakçısı olarak gösteren gazetelerdeki haberlerle, suçsuzluk karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. İçtihada göre masumiyet karinesi gereğince kamu makamlarındaki görevlilerin, bir mahkeme tarafından suçlu oldukları tespit edilmeden önce de kişilere suçlu gibi davranmama yükümlüğü bulunmaktadır. Bu devletin vatandaşa karşı  aynı zamanda bir yükümlüğüdür.

Masumiyet karinesinin bu açık gereklerine rağmen hazırlanan Yönetmeliğin 6. maddesinin birinci fıkrası ile  hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulanmayan kişiler terör suçlusu olarak listelemekte ve ilan edilmektedirler.Bu listeleme ve ilan işlemini ise Yönetmelikle oluşturulmuş bir idari kurul yapmaktadır.  Bir kişinin hakkında terör suçlaması olması veya bu suçlama nedeniyle hakkında yakalama kararı olması onu doğrudan “terör suçlusu” yapmaz.Yönetmeliğin düzenleniş amacı ve dayanağını oluşturan TMK’nın 19. Maddesinin nihai amacının bu olmadığı da dikkate alındığında Yönetmelik hükmü masumiyet karinesine aykırıdır.

Öte yandan Yönetmeliğin bu hükmü TMK’’ya da aykırıdır.  Şöyle ki “Terör suçlusu” kavramı TMK’nın 2. maddesinde tanımlanmış ve şöyle denilmiştir; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.

Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır.”

Maddedeki düzenleme Anayasa’nın 38/4. fıkrasında düzenlenmiş olan masumiyet karinesiyle birlikte değerlendirildiğinde bir kişinin terör suçlusu olarak kabul edilebilmesi için “suç işlediği” ya da “bir örgütün mensubu olduğunun” sabit olması gerekir. Terör suçlusu için sübuta yani bir kesinliğe vurgu yapılmıştır. Bu da ancak kişi hakkında kesinleşen bir mahkumiyet hükmüyle mümkündür. Buna karar verecek mercii ise elbette tarafsız ve bağımsız mahkemelerdir. Dolasıyla, hakkında verilmiş bir mahkeme kararı olmayan kişilerin terör suçlusu kabul edilmesi mümkün değildir. 

Yönetmeliğin atıfta bulunduğu TMK hükmü doğrudan masumiyet karinesine uygun olarak “terör suçlusu” kavramını açıklamasına karşın bu Kanun’un 19. maddesine göre çıkarılan Yönetmeliğin “ İlan” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci bu yönüyle açıkça masumiyet karinesine ve TMK’nın 2. maddesindeki “terör suçlusu” kavramına aykırıdır. Zira Yönetmelikteki düzenleme ve İçişleri Bakanlığının açılan davaya verdiği cevap uyarınca henüz hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmayan kişilerinde bu listeye dâhil edilmesine imkan verilmektedir. Zaten hazırlanan listelerdeki bir çok kişi hakkında henüz kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmamasına rağmen “terör suçlusu” olarak renklere göre kategorize edilen listelere dahil edildikleri görülmektedir. Yönetmelik kişi hakkında kesinleşmiş mahkumiyeti değil de kişi hakkında çıkarılmış olan arama ve yakalama kararını kişinin “terör suçlusu” olarak bu listelerde yer alması için yeterli görmektedir[4].

Dolayısıyla, Yönetmeliğin 6. maddesinin ikinci fıkrası Kanun’un vermediği bir yetkinin kullanılması nedeniyle iptali gerektiği gibi birinci fıkrası ise Anayasanın 38/4 ve TMK’nın 2. maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle iptali gerekmektedir.

b. Danıştay Savcısı Görüsündeki “Terör Suçlusu” Kavramına İlişkin Açıklamalarının Hukuka Aykırılığı

Diğer taraftan Yönetmeliğin bu hükmünün masumiyet karinesine ve TMK’nın 2. maddesine açıkça aykırı olmasına rağmen Danıştay savcısı hazırladığı Görüşün 11. paragrafında “…her ne kadar ilan edilecek bilgilerin terör suçlusuna ait bilgileri olduğu belirtilmiş ise de suçun yargılama sonucunda kesinleşecek olmasına rağmen suç faili ifadesi yer almasa da Terörle Mücadele Kanununda terör suçlusunun tanımlanmış olması karşısında, terör suçlusu ifadesinin yargılama yapılmadan önce kullanılamayacak bir ifade olmadığı sonucuna varılmakla birlikte, aynı maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemenin yasa ile verilen yetkinin amacı ve kapsamı çevresinde değerlendirilmesi gerekmektedir…” ifadesine yer vermiştir. 

Öncelikle bu ifade başta  Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenmiş olan masumiyet karinesine  ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 2. maddesine aykırı olduğu gibi  Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin bu konudaki yerleşik içtihatlarına da  aykırıdır. Terör suçlusu sıfatı ancak yargılama yapılıp yargılama sonucunda verilecek mahkûmiyet kararının kesinleşmesiyle oluşabilecek bir konumdur. Aksinin kabulü yukarıda izah edildiği üzere masumiyet karinesine aykırı olarak suçluluğu hükmen sabit olmadan bir kimseyi suçlu ilan etmek sonucunu doğurur. Danıştay savcısı bu noktada Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin terör suçlusu kavramına ilişkin geçmiş içtihatlarını görmezden gelerek masumiyet karinesine aykırı bir yorumda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi 3713 sayılı Kanun’un 2. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve terör örgütü mensubu olmadığı hâlde bu örgüt adına suç işleyenlerin terör suçlusu sayılacağı hükmüne ilişkin bir şikâyeti ele aldığı kararında terör suçlusu kavramının neyi ifade ettiğini net olarak ortaya koymuştur. Mahkeme kararında “…İncelenen kural uyarınca bir kimsenin terör suçlusu sayılması, elbette terör örgütü mensubu olarak örgütün amacı doğrultusunda bir suç işlediğinin ya da böyle bir örgüte mensup olduğunun, bağımsız mahkemelerce yapılan yargılama sonucu saptanmasına bağlıdır. Böyle bir nitelendirme temelde, yargı organının mahkumiyet kararına dayanır. Kişi bu alandaki suçluluğu belirlendikten sonra terör suçlusu sayılacaktır…” demek suretiyle bir kimsenin terör suçlusu sayılmasının terör örgütü mensubu olarak örgütün amacı doğrultusunda bir suç işlediğinin ya da böyle bir örgüte mensup olduğunun bağımsız mahkemelerce yapılan yargılama sonucu saptanmasına bağlı olduğu özellikle vurgulanmıştır.[5]Mahkeme aynı gerekçeyi10/6/2021 tarihli Hamit Yakut kararında da tekrarlamıştır.[6] Yargıtay da ”Terör” ve “Terör Suçlusu” kavramların irdelediği kararında Anayasa Mahkemesinin bu kararına atıfta bulunmuş ve bu kavramları ve kapsamlarını Yüksek Mahkemenin kararı doğrultusunda yorumlamıştır.[7]

Görüldüğü üzere masumiyet karinesini bir gereği olarak kişinin terör suçlusu olarak kabulü için öncelikle hakkında örgüt suçundan kesinlermiş bir mahkumiyet kararının bulunması gerekir. Ancak Danıştay savcısı “terör suçlusu ifadesinin yargılama yapılmadan önce kullanılamayacak bir ifade olmadığı” şeklinde ortaya koyduğu görüşüyle Yönetmeliğin 6. maddesinin birinci fıkrasının ortaya koyduğu hukuka aykırı “terör t suçlusu“ kavramını masumiyet karinesine ve yüksek mahkemelerin bu konudaki içtihatlarına rağmen hukuka uygun bulmuştur. Bu aynı zamanda idareye mahkemelerin yerine geçerek “terör suçlusu” belirleme yetkisini vermek anlamına gelmektedir. Zaten Yönetmeliğin hukuka aykırı 6/1. maddesine istinaden hazırlanan terörden arananlar listesine eklenen çok sayıda kişi hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı gibi büyük çoğunluğu hakkında başlamış bir kovuşturma da olmamasına karşın “terörden arananlar listesine” dahil edilmişlerdir. Dolasıyla, hakkında verilmiş bir mahkeme kararı olmayan kişilerin terör suçlusu kabul edilerek kişisel bilgileriyle birlikte resimlerinin paylaşılması suç olduğu gibi açıkça masumiyet karinesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır. Bu sonucu doğuran Yönetmelik hükmünün de iptali gerekmektedir.

Hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmadan bu kişilerin liste halinde arananlar listesine dahil edilmesi mümkün değildir. Daha önce de vurgulandığı üzere yargılaması devam etmekle birlikte ulaşılamayan veya firari olan şüpheli ve sanıklara ilişkin uygulanacak usul ve esaslar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 247 ve devamı maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Eğer arananlar listesinde yer alan kişilerin kaçak olduğu değerIendiriliyorsa öncelikle  “Kaçakların Yargılanması”na ilişkin hükümlerin yer aldığı CMK’nın 247 ve devamı maddelerindeki usul işlemlerinin tamamlatılması gerekmektedir.

Ancak listede hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmayan birçok kişi de olduğu dikkate alındığında İçişleri Bakanlığının idari bir karar ve işlemle yüzlerce kişiyi terör suçlusu ilan ettiği görülmektedir. İşlem bu yönüyle de açıkça hukuka aykırıdır. Kaldı ki çıkarılan Yönetmelik’te de liste hazırlama ve kategori oluşturma yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla Danıştay savcısının görüşü yerinde olmayıp idareye “terör suçlusu” belirleme yetkisi vermesi nedeniyle Yönetmeliğin 6. maddesinin birinci fıkrasının da iptal edilmesi gerekmektedir.

c. Yönetmeliğin 6/2. Maddesinde Yer Alan “terör örgütündeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığı”  İfadesinin Masumiyet Karinesine Aykırı Olması

Yönetmeliğin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “(2) Ödül vaadiyle aranan terör suçluları, terör örgütündeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına göre Ödül Komisyonunca gruplandırılarak ve her bir grupta yer alanlara verilebilecek azami ödül miktarı belirtilmek suretiyle ilan edilebilir”  şeklindeki hüküm de  masumiyet karinesi  ve TMK’ya aykırıdır. Şöyle ki; birinci fıkra ile ilgili açıklamalarda yer verildiği üzere, terör suçlularının “örgüt içindeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına” karar verecek merci de şüphesiz mahkemelerdir ve bu hususlar ancak yapılacak bir yargılama sonucunda anlaşılabilir. Bu fıkra gereğince, idari bir merci olan Ödül Komisyonu’na, Anayasa’nın 9. maddesine aykırı olarak yargı yetkisi verilmiştir.

Danıştay savcısı, bu fıkranın iptali yönünde görüş bildirse de; gerekçe olarak ileri sürdüğü hususlar, aslında neden birinci fıkranın da iptal edilmesi gerektiğinin izahı niteliğindedir. Zira Danıştay savcısı konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir; Yönetmeliğin hazırlanma amacı; işlenişine iştirak etmemiş olmak koşulu ile 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçların ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele geçirilmesine ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere verilecek para ödülünün miktar, usul ve esaslarını düzenlemek olduğu bir kez daha dikkate alındığında, ikinci fıkrasında komisyon tarafından kullanılan yetki, terör suçlarının, elde edilen delillerin ya da terör suçlularının sınıflandırılmasına yönelik bir yetkidir. Yani terör suçlularının örgüt içindeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına göre hangisinin daha önemli olduğu ya da az önemli olduğuna yönelik bir derecelendirme yapmaya yönelik bir yetkidir. Oysa Yönetmeliğin hazırlığı amacı esas alındığında, 3713 sayılı Yasa kapsamına giren suçların ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele geçirilmesine ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere verilecek ödülün miktarlarının tespit edilmesi gerekmekte, suçun ya da suçlunun veya failin önem sırasının farklı listelerle belirlenmesi yerine suçun ya da suçlunun ya da failin hiyerarşik durumu veya eyleminin ağırlığına göre yapılacak değerlendirme ile bir tutarın ağırlığına göre yapılacak değerlendirme ile bir tutarın belirlenmesi mümkün bulunmaktadır.

Bu Yönetmeliğin ödülün usul ve esaslarını düzenlemeyi amaçladığı ödülün verilmesinde üç kıtasın esas alındığı görülmekte, birincisi suçun ortaya çıkarılması, ikincisi delillerin ortaya çıkarılması, üçüncüsü suç faillerinin yakalanmasına yardımcı olanlar için verilebilecek ödül miktarının belirlenmesi için suçun ağırlığı, suç failinin terör örgütü içindeki hiyerarşik konumu ve eyleminin sonuçlarına göre ödül miktarının belirlenmesi için bir değerlendirme yapılması gerekmekte ise de, Ödül Komisyonuna tanınan, verilecek ödül miktarının belirlenmesi yetkisinin, aranan terör suçlularının önem sıralaması sonucunu doğuran bir liste yapmayı sağlayan bir yetki olarak kullanımı mümkün bulunmamaktadır. Aranan terör suçlusu ya da faili yönünden böyle bir listeleme yapılması Anayasal düzenin devamı açısından gerekli olması halinde bu listelemenin, terör suçlarının ortaya çıkarılmasına, delillerin ele geçirilmesine ve suç faillerin ele geçirmesine yardımcı olanlara verecek ödülü belirleyecek olan Ödül Komisyonu tarafından yapılması tanınan yetkiyi aşar nitelikte bulunmaktadır.

Davalı idarece, davacının terör örgütündeki hiyerarşik/yönetsel konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına göre Ödül Komisyonunca Turuncu renk kategorisinde ilan edilmesine karar verildiği, kolluk birimi tarafından hazırlanan ödül talep dosyalarındaki raporların esas alındığı savunmada belirtilmiş olup, davalı idareye tanınan yetki, terör suçlarının ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele geçirilmesine ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yönelik kolluk birimlerine bilgi verenleri veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere verilecek ödülün miktarı, usul ve esaslarının belirlenmesi hususlarını kapsamaktadır. Yapılan düzenlemede; ödüle nasıl karar verileceği, ödülün verilme şartları, ödülün miktarı, belirlenen azami ödül miktarının ilanı, ödeme şekli, ödülü verecek olan ödül komisyonunun oluşumu, ödenek ve kimliklerin ve bilgilerin gizliliği ile suç failinin yurtdışında yakalanmasına yönelik konulara yer verilmiş bulunmaktadır.

Her ne kadar da davalı idare savunmasında; haklarında arama/yakalanma kararı bulunan şahısların listeler halinde yayımlanarak kamuoyu bilgilendirme usulünün sadece ülkemize özgü bir durum olmadığı ileri sürülmekte ise de, verilen örneklerin INTERPOL “Wanted persons” kısmında uluslararası arananların bilgileri ve fotoğrafları, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Polis Teşkilatlarının işbirliği yapabilmesi amacıyla oluşturulan Avrupa Polis Teşkilatı olarak bilinen “EUROPOL” “Europe’s Most Wanted Fugitives” listesinde arananların bilgiler ve fotoğrafları, ABD “FBI’ın resmi Web Sitesi “Most Wanted” kısmında aranan şahısların bilgiler ve fotoğrafları ve ödül miktarlarının bulunduğu belirtilmiş olmasına karşın yapılan listelemelerin hepsinin de Polis Teşkilatı ya da kolluk kuvvetlerince gerçekleştirilen listelemeler olduğu, ödül komisyonu tarafından gerçekleştirilen bir listelemeden söz edilmediği açıktır.

Bu halde, aranan terör suçu faillerinin yakalanmaları için Komisyon tarafından suç ya da suçlu hakkında önem sıralaması yapılarak, listeler oluşturulmasına ve davacının da bu kapsamda oluşturulan Turuncu listeye dahil edilmesine yönelik idari işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır.”

Danıştay savcısı, 2. fıkranın iptalini isterken buna gerekçe olarak Komisyona böyle bir yetki verilmediğini söylemek suretiyle doğru bir tespit yapmıştır. Ancak bu tespitin dayanağı, terör suçlularının “örgüt içindeki hiyerarşik konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına” karar verecek mercinin sadece mahkemeler olması değil; Yönetmeliğin dayanağı olan TMK’nın 19. maddesinin bu hususun Yönetmelikte düzenlenmesi konusunda bir yetki vermemesidir. Oysa ki, TMK sadece 2. fıkrada yer verilen hususa değil, 1. fıkrada haklarında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmayan kişilerin terör suçlusu olarak ilanına da imkan vermemektedir. Bu nedenle, olması gereken ve beklenen 6. maddenin her iki fıkrasının iptali yönünde görüş bildirilmesiyken, sadece 2. fıkranın iptali yönündeki görüş hatalı ve eksiktir.

d. Hazırlanan Listeler Ödül Komisyonu Tarafından Hazırlanmamaktadır

Danıştay savcısının görüşünde yer verilen hususlar, listelerin nasıl hazırlandığının ve kolluk birimleri tarafından oluşturulan ve yayınlanmasının suç olan isim listesinin, hukuka aykırı bu Yönetmelik hükmüyle yasal hale getirilmeye çalışıldığının delili olmuştur. Zira İçişleri Bakanlığı yaptığı savunmada; davacının terör örgütündeki hiyerarşik/yönetsel konumları ve/veya yaptıkları eylemin sonuçlarının ağırlığına göre Ödül Komisyonunca Turuncu renk kategorisinde ilan edilmesine karar verildiğini ve kolluk birimi tarafından hazırlanan ödül talep dosyalarındaki raporların esas alındığını belirtmiştir.

Yapılan bu savuma bile oluşumu itibariyle tamamıyla İçişleri Bakanlığına bağlı Ödül Komisyonu’nun hiçbir yetkisi olmadığının, hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmayan kişilerle ilgili terör suçlaması yapan, hiyerarşik yapı içinde konum tayin eden ve kişilerin eylemlerinin sonuçlarının ağırlığını tayin eden mercinin doğrudan Bakanlık olduğu ve dolayısıyla ilgililerin Anayasal ve yasal haklarını ihlal edip suç işleyen merciin de yine Bakanlık olduğu itiraf edilmiştir. Ayrıca, Danıştay savcısının belirttiği üzere, Dünya’da benzer listelerin Ödül Komisyonu benzeri bir komisyon tarafından hazırlanmasının ve daha önemlisi de internet ortamında ilan edilmesinin bir örneği yoktur.


[1] “İçişleri Bakanlığı’nın Arananlar Listesinin Hukuka Aykırılığı Üzerine”   https://www.justicesquare.com/turkish-writings/icisleri-bakanliginin-arananlar-listesinin-hukuka-aykiriligi-uzerine/

[2] Başvuru No: 15175/89 K.T: 10/02/1995.

[3] Başvuru No:  19866/04  K.T:23.03.2013.

[4] Davalı İçişleri Bakanlığının Danıştay Savcısının Görüşünde yer alan cevabının özet kısmı şöyledir “…Her ne kadar da davalı idare savunmasında; haklarında arama/yakalanma kararı bulunan şahısların listeler halinde yayımlanarak kamuoyu bilgilendirme usulünün sadece ülkemize özgü bir durum olmadığı ileri sürülmekte ise de, verilen örneklerin INTERPOL “Wanted persons” kısmında uluslararası arananların bilgileri ve fotoğrafları, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Polis Teşkilatlarının işbirliği yapabilmesi amacıyla oluşturulan Avrupa Polis Teşkilatı olarak bilinen “EUROPOL” “Europe’s Most Wanted Fugitives” listesinde arananların bilgiler ve fotoğrafları, ABD “FBI’ın resmi Web Sitesi “Most Wanted” kısmında aranan şahısların bilgiler ve fotoğrafları ve ödül miktarlarının bulunduğu belirtilmiş olmasına karşın yapılan listelemelerin hepsinin de Polis Teşkilatı ya da kolluk kuvvetlerince gerçekleştirilen listelemeler olduğu, ödül komisyonu tarafından gerçekleştirilen bir listelemeden söz edilmediği açıktır…”

[5] AYM, E.1991/18, K.1992/20, 31/3/1992.

[6]   Başvuru Numarası: 2014/6548, P.46; “Anayasa Mahkemesi 3713 sayılı Kanun’un 2. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve terör örgütü mensubu olmadığı hâlde bu örgüt adına suç işleyenlerin terör suçlusu sayılacağı hükmüne ilişkin bir şikâyeti 1992 yılında karara bağlamış ve dava konusu 2. maddenin Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. Söz konusu hükmün anlaşılması güç, dolayısıyla uygulamada yanlışlıklara ve haksızlıklara yol açabilecek bir hüküm olduğu, bu nedenle Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan suçun kanuniliği ilkesi ile bağdaşmadığı iddiasını inceleyen Anayasa Mahkemesi; iptali istenen hükümde örgüt adına suç işlemekten söz edildiğine göre suçun örgütün bilgisi ve istemi dâhilinde işlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca, incelenen kural uyarınca bir kimsenin terör suçlusu sayılmasının terör örgütü mensubu olarak örgütün amacı doğrultusunda bir suç işlediğinin ya da böyle bir örgüte mensup olduğunun bağımsız mahkemelerce yapılan yargılama sonucu saptanmasına bağlı olduğunu, bu bakımdan ilgili kuralın masumiyet karinesine veya ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırı bir düzenleme de olmadığını ifade etmiştir (AYM, E.1991/18, K.1992/20, 31/3/1992).”

[7] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/2084 E.,  2017/5026 K., 05.10.2017 T.

Show More
Back to top button