BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSAN HAKLARI KOMİTESİ’NDEN TÜRKİYE’DEKİ HAKSIZ TUTUKLAMA, ADİL YARGILANMA HAKKININ İHLALİ ve KÖTÜ CEZAEVİ KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖNEMLİ KARAR
Dr. Bahadır ASLAN
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, 3736/2020 sayılı dosyasında haksız tutuklama, kötü cezaevi koşulları, adil yargılanma hakkının ihlali konularında önemli bir karara imza attı. Komiteye Başvuru 1971 doğumlu bir Türkiye vatandaşı olan ve başvuru tarihinde Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mukadder Alakuş tarafından yapılmıştır. Başvurucu taraf Devlet konumunda bulunan Türkiye’de Terör Örgütü (FETÖ) olarak kabul edilen Gülen Hareketinin bir üyesi olmakla suçlanmıştır. Yürütülen soruşturma örgüt üyeliği suçlaması, Bank Asya hesabına para yatırmış olması, telefonuna Bylock uygulaması indirmiş olması ve barışçıl bir mitinge katılmış olmasına dayandırılmıştır.
Başvurucu 4 Eylül 2018 tarihinde gözaltına alınmış ve bir gün boyunca yemek, su veya ilaç verilmeden gözaltında tutulmuştur. Başvurucu 5 Eylül 2018 tarihinde mahkemece tutuklanmış ve aynı gün Eskişehir H Tipi Cezaevine nakledilmiştir. Cezaevinde de kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Başvurucu hukuka aykırı olarak tutuklanması, kötü cezaevi koşulları ve adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle taraf Devlet’in Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşmesi kapsamında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne başvuruda bulunmuştur. Başvuruda Türkiye’nin Sözleşme’nin 6, 7, 9, 10, 14, 15, 18, 19, 21, 22, 25, 26 ve 27 Maddelerini ihlal ettiği iddia edilmiştir.
Komite yaptığı değerlendirmede gerek tutuklama kararı ve gerekse mahkumiyet kararı verilmesinde delil olarak dayanılan Bylock mesajlaşama programı kullanılması, Bank Asya hesabına sahip olunması ve barışçıl bir mitinge katılınması gibi iç hukukta suç olarak tanımlanmayan veya yasaklanmayan eylemlerin tutuklama ve mahkumiyet kararına esas alınmasının hak ihlali olduğuna özellikle vurgu yapmıştır.
Komitenin aşağıda ayrıntılı olarak yer verilen değerlendirmeleri incelendiğinde Türkiye’deki mahkemeler tarafından tutuklama ve mahkûmiyet kararlarının verilmesi sürecinde Sözleşme hükümlerinin açıkça ihlal edilmiş olduğu ve adil yargılanma hakkının gereklerinin yerine getirilmediği görülecektir. Esasen komitenin bu tespitleri 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Gülen Hareketi mensuplarına yönelik başlatılan soruşturmalarda ve yapılan yargılamalarda yaşanan sistematik ve yaygın hak ihlallerinin Komite tarafından tespiti ve kabul anlamına gelmektedir.
A. ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURUNUN ETKİN BİR İÇ HUKUK YOLU OLMAMDIĞININ TESPİT EDİLMESİ
Kabul edilebilirlik konusunda taraf Devlet, başvurucunun Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvurunun halen derdest olması ve bu başvurunun yapılmasından sonra yapılmış olması nedeniyle iç hukuk yollarını tüketmediğini ileri sürmüştür. (4.2)
Başvurucu, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun makul bir başarı şansı sunmadığı iddiasını yineleyerek, alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını görmezden geldiği vakalara işaret etmektedir. (5.3) Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanamamazlığına ilişkin olarak başvurucu, bu konunun Avrupa Mahkemesi tarafından Altan, Alpay ve Koçintar davalarında da gündeme getirildiğini yinelemektedir. (7.1)
Komite, başvurucunun Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmanın etkili bir hukuk yolu olmadığı yönündeki argümanını not etmektedir: (a) Mahkeme kararlarının alt mahkemeler tarafından uygulanmaması nedeniyle başvurucunun serbest bırakılması için makul bir başarı şansı sunmamaktadır; (b) başvurucunun 4 Eylül 2018 tarihinde yerel mahkemeler nezdindeki hukuk yollarını tüketmeye yönelik ilk girişimi ve Anayasa Mahkemesi’nin birikmiş iş yükü dikkate alındığında, süreç makul olmayan bir şekilde uzayacaktır. (9.5) Komite, başvurucunun davasının koşullarında, taraf Devlet’in, başvurucunun tutukluluğuna itiraz etmek için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmanın pratikte etkili olacağını göstermediğini tespit etmiştir. (9.5)
Görüldüğü üzere Komite, başvurucu bakımından geçmiş örnekleri de dikkate alarak Anayasa Mahkemesi nezdinde yapılacak bireysel başvuru yolunu etkisiz kabul etmiştir.
B. ISPAT KULFETİ BAKIMINDAN
Öncelikle Komite’nin kararı incelendiğinde süreçteki güçlü konumundan dolayı taraf Devletin yükümlülüklerini ispat sorumluluğuna özellikle vurgu yapılmıştır. Bu nedenle kişinin hukuka uygun olarak tutuklanması, cezaevinde insan onuruna uygun koşullarda barındırılması ve adil yargılama hakkının gereklerinin yerine getirilmesi yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği noktasındaki ispat sorumluluğunu taraf Devlete yüklemiştir. Dolayısıyla taraf Devletin yükümlülüklerini yerine getirdiğini ispat edebilmesi bakımından her işleminin gerekçeli olması, bu gerekçelerinin de hukuki ve fiili dayanaklarının olması ve en önemlisi de bunun hukuka uygun delillerle ispatlanması gerekmektedir. Vatandaşın hak ihlalini ispatlamasını talep etmek yerine taraf devletin hak ihlali iddialarına somut gerekçe ve delillerle karşılık vermesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bu noktada vatandaş bakımından esas olan hakkının ihlal edildiğini dile getirmek ve devlet bakımından ise esas olan vatandaşın iddialarının gerçeği yansıtmadığını belge ve deliller ile ispatlamaktır.
C. HUKUKSUZ GÖZALTI ve TUTUKLAMA
Komite, başvurucunun tutuklanması ve gözaltına alınmasının hukuka aykırı ve keyfi olduğuna ilişkin Sözleşme’nin 9(1) maddesi kapsamındaki iddiasını not etmektedir. Komite, başvurucunun tutuklanmasının ve gözaltına alınmasının yalnızca Bylock uygulamasını kullandığı iddiasına, Bank Asya hesabına sahip olmasına ve barışçıl bir mitinge katılmasına dayandırıldığı, suç işlediğine dair güçlü bir şüphe olduğunu gösteren somut bir kanıt bulunmadığı iddialarını dikkate aldığına; tutuklama kararının, başvurucunun bu kadar uzun bir süre boyunca tutuklu yargılanmasını haklı çıkaracak olguları veya kanıtları içermediğine vurgu yapmıştır.(Prg.10.2)
Gözaltı ve tutuklamaya ilişkin olarak Komitenin üzerinde durduğu bir diğer önemli husus “keyfilik” kavramı olmuştur. Komite, “keyfilik” kavramının, uygunsuzluk, adaletsizlik, öngörülebilirlik eksikliği ve hukuka uygunluk unsurlarının yanı sıra makul olma, gereklilik ve orantılılık unsurlarını da içerecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini hatırlatmaktadır.Komite, taraf Devlet’in 28 Aralık 2018 tarihli duruşmanın sadece bir kısım kopyasını sunduğunu ve başvurucunun tutuklanmasını haklı çıkaracak delillere ilişkin tutuklama emri veya gözaltı kararı gibi başka herhangi bir belge sunmadığını gözlemlediği ve bu koşullar altında Komite, taraf Devlet’in başvurucunun tutukluluğunun makul olma ve gereklilik kriterlerini karşıladığını göstermediğini düşünmektedir. Bu nedenle Komite, başvurucunun tutukluluğunun Sözleşme’nin 9 (1) maddesi kapsamındaki haklarının ihlaline yol açtığını tespit etmiştir. (Prg.10.3) Diğer bir ifade ile Komite gözaltı ve tutuklamanın keyfi olduğuna karar vermiştir.
Görüldüğü üzere Komite burada tutuklama tedbirindeki keyfiliğin tespiti noktasındaki ispat sorumluluğunu başvurucunun iddiaları ve sunduğu belgeler üzerinden başvurucuya yüklememiştir. Başvurucunun iddialara karşı taraf Devletin verdiği cevapları ve sunduğu belgeleri de ispata esas almıştır. Aslında Komite tutuklama konusunda adil bir sürecin işlemesinin kişi bakımından bir hak olduğunu ve adil yargılama hakka uygun bir tutuklama sürecinin işlediğini ispat külfetinin ise taraf devlete ait olduğunu vurgulamıştır. Bu noktada Komite taraf Devlet tarafından yalnızca gözaltı ve tutuklama evraklarının gönderilmesinin adil bir yargılamanın ispat bakımından yeterli görmemiş ve adil bir yargılama yapıldığına dair başka delil sunulmamış olmasından dolayı da hak ihlali kararı vermiştir.
Ç. ADİL YARGILANMA HAKKININ İHLAL EDİLMESİ
Komite’nin üzerinde durduğu bir diğer husus ise adil yargılama hakkına yönelik ihlallerdir. Komite Başvurucunun 14 (3) (b), (d) ve (e) maddeleri uyarınca savunmasını yeterince hazırlayamadığı; dava dosyasının tamamına erişiminin engellendiği; tanıkları çağırmasına ve çapraz sorgulamasına izin verilmediği; 14 Aralık 2018 tarihli talebine rağmen duruşmasına şahsen katılmasına izin verilmediği; yargılamanın çevrimiçi olarak yürütüldüğü ve yerinden çıkmış takma dişlerinin kendisini doğru bir şekilde ifade etmesini engellediği iddialarını not etmiştir. (10.6)
Komite burada taraf devletin açıklamalarına vurgu yaptıktan sonra, taraf Devletin, başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin iddialarını çürütmek için yeterli açıklama veya adli işlemlerin tam transkriptleri gibi belgesel kanıtlar sunmadığını gözlemlediğini belirtmiştir. (10.6)
Komite ayrıca, özellikle başvurucu ve taraf Devlet’in kanıtlara her zaman eşit erişime sahip olmadıkları ve çoğu zaman ilgili bilgilere yalnızca taraf Devlet’in erişebildiği göz önünde bulundurulduğunda, olgusal sorulara ilişkin ispat yükünün yalnızca başvurucuya yüklenemeyeceğini hatırlatır. Komite, taraf Devlet’in, başvurucunun: (a) yargılama boyunca kendini yeterince ifade edebildiğini; (b) tanıkları çapraz sorgulayabildiğini ve (c) tutukluluk koşullarına rağmen savunmasını hazırlayabildiğini gösterecek, adli işlemlerin tam dökümleri gibi yeterli kanıt sunmadığını düşünmektedir. (10.7)
Komite, 14 (3) (d) maddesi uyarınca, sanıkların yargılama sırasında hazır bulunma hakkına sahip olduğunu ve sanığın yokluğunda yargılama yapılmasına ancak adaletin düzgün bir şekilde yerine getirilmesi için izin verildiğini hatırlatır. Komite, duruşmaların video konferans sistemleri aracılığıyla yürütülmesinin tek başına adil yargılanma güvencelerinin ihlalini teşkil etmeyeceğini gözlemlemektedir. Bununla birlikte Komite, başvurucunun 14 Aralık 2018 tarihinde ilk derece mahkemesine duruşmada hazır bulunmak için bir talepte bulunduğunu not etmektedir. Komite, taraf Devlet tarafından, özellikle başvurucunun duruşmasının uzaktan yürütülmesini ve hazır bulunma talebinin reddedilmesini gerekçelendiren, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararında belirtilen pratik hususlar dışında, ilgili başka bilgi veya açıklamaların yokluğunda, 14(3)(b), (d) ve (e) maddelerinin ihlal edildiğini düşünmektedir. (10.7)
Yukarıda da ifade edildiği üzere Komite burada Devletin yetersiz ve genel açıklamalarını yeterli görmemiş ve ayrıca Devletin yükümlülüklerini yerine getirdiğine ilişkin somut delil ve belgeler sunmaması nedeniyle başvurucunun iddiaları doğrultusunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
D. BYLOCK ve BANK ASYA HESABI KULLANMANIN MAHKUMİYETE ESAS ALINMASI ADİL YARGILANMA HAKKININ İHLALİDİR
Komite, Sözleşme’nin 15 (1) maddesi kapsamında başvurucunun Bylock uygulamasını indirmek, bu uygulama aracılığıyla bilgi paylaşmak, Bank Asya hesabına sahip olmak ve barışçıl bir mitinge katılmak gibi iç hukukta suç olarak tanımlanmayan veya yasaklanmayan eylemler nedeniyle mahkum edilmesine ilişkin olarak önemli değerlendirmelerde bulunmuştur.
Bu bağlamda Komite Yargıtay’ın (16.CD. E. 2017/16-956, K. 2017/370) “herhangi bir kişinin” Bylock uygulamasına dahil olmasının “herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kişinin terör örgütüyle bağlantısını kanıtladığını”, (…) “Bylock mesajlaşma uygulaması, FETÖ terör örgütünün iletişim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak tasarlanmış ve geliştirilmiş bir iletişim ağı olduğundan” şeklindeki gerekçesini ayrıca değerlendirme konusu yapmıştır. (Prg.10.4)
Konuya giriş noktasında öncelikle Komite, bu tür bir değerlendirme veya uygulamanın açıkça keyfi olduğu veya açık bir hata ya da adaletin reddi anlamına geldiği gösterilemediği sürece, her bir davadaki olguları ve delilleri değerlendirmenin veya ulusal mevzuatı uygulamanın taraf Devletlerin mahkemelerinin görevi olduğu yönündeki içtihadını hatırlatmıştır. (Prg..10.5)
Ayrıca Komite, Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin 1. fıkrasının silahlı terör örgütü suçunu “bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi” olarak tanımladığını gözlemlemektedir. ( 10.6)
Esasen karar incelendiğinde Komite Yargıtay’ın içtihadındaki geniş yorum ve Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin 1. Fıkrasındaki geniş tanım durumuna özellikle vurgu yapmıştır.
Bu geniş tanım ışığında ve Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan suçu oluşturan eylemleri belirlemek için kullanılan kriterleri açıklığa kavuşturan iç hukuk hükümlerinin varlığına ilişkin taraf Devletten bilgi gelmemesi nedeniyle Komite, başvurucunun Bylock uygulamasını ve Bank Asya hesabını kullandığı iddiasının, eylemlerin gerçekleştiği tarihte yeterince açık ve öngörülebilir cezai suçlar teşkil ettiği sonucuna varamamaktadır. Komite, ilke olarak, şifreli bir iletişim aracının veya banka hesabının sadece kullanılması veya indirilmesinin, konuşma kayıtları gibi başka delillerle desteklenmedikçe, kendi başına yasadışı bir silahlı örgüte üyeliğin kanıtı olamayacağını düşünmektedir.Taraf Devlet tarafından sunulan belgesel kanıtların yokluğunda, Komite, bu koşullar altında, başvurucunun 15(1) maddesi kapsamındaki haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.(Prg.10.6)
E. KÖTU CEZAEVİ KOŞULLARI
Komitenin üzerinde değerlendirme yaptığı ve nihayetinde Sözleşmenin ihlal edildiğine karar verdiği bir diğer husus ise insan onuruna uygun olmayan cezaevindeki tutulma koşullarıdır.
Tutuklunun insan onuruna uygun koşullarda barındırılması temel bir insan hakkı olduğundan ve bunu sağlamak noktasında devletin pozitif yükümlülüğü bulunduğundan Komite burada da Devletin yükümlüklerini yerine getirdiğini ispat etmesini istemiştir. Ancak başvurucunun iddia ve delillerine karşılık taraf Devlet tarafından fazla bilgi veya açıklama yapılmaması nedeniyle Komite, bazı asgari gerekliliklerin yerine getirilmediği ve taraf Devlet’in başvurucunun 10 (1) maddesi kapsamındaki haklarını ihlal ettiğine kanaat getirmiştir.
Başvurucu, Sözleşme’nin 6, 7, 9, 10, 14, 15 ve 18 ila 27. maddeleri kapsamındaki haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucu, tutukluluk koşullarının hayatını riske attığını ve Sözleşme’nin 6, 7 ve 10. maddelerine aykırı olarak insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele teşkil ettiğini iddia etmektedir. Cezaevi aşırı kalabalıktır ve tüm mahkumlar için yeterli yiyecek veya sıcak suya erişim yoktur. Tutuklular için içme suyu tavandan damıtılmaktadır. Hijyenik olmayan tutukluluk koşulları ve yeterli tıbbi tedavi ve gıdaya erişiminin olmaması sağlık durumunu kötüleştirmiş ve ölüm riskini artırmıştır. (3.1)
Komite taraf Devlet’in başvurucunun polis nezaretinde ve Eskişehir H Tipi Cezaevi’ndeki tutulma koşullarına ilişkin iddialarını çürütecek herhangi bir bilgi sunmadığını gözlemlediği belirtmektedir. Komite, taraf Devlet’in Eskişehir L Tipi Cezaevi’ndeki mevcut alanla ilgili verdiği bilginin, başvurucunun hücresini paylaştığı mahkumların sayısı veya başvurucunun kullanabileceği özel alan hakkında bilgi vermeksizin genel terimlerle sunulduğunu not etmektedir. Komite ayrıca, taraf Devlet’in başvurucunun uyuma koşulları, yeterli beslenmeye erişiminin olmaması ve tuvaletlerin erişilemezliği ile ilgili iddiasını, dizinin durumu ve bir bakıcının yokluğu göz önüne alındığında, çürütmediğini not etmektedir. Açıklanan koşullar altında ve taraf Devlet tarafından konuyla ilgili daha fazla bilgi veya açıklama yapılmaması nedeniyle Komite, bazı asgari gerekliliklerin yerine getirilmediği ve taraf Devlet’in başvurucunun Sözleşme’nin 10 (1) maddesi kapsamındaki haklarını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. (10.5)