TURKISH WRITINGSWeiser NİCHT

15 TEMMUZDAN BU YANA TÜRKİYE’DE YARGI VE YARGI MENSUPLARI

Weiser NİCHT (Adı sanal, kendi gerçek sürgündeki Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Üyesi)

1.     15 Temmuz ve Yargı Mensupları

Türkiye’de 15 Temmuz 2016 akşam saatlerinde başarısız bir darbe girişimi yaşandı. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece olaylar hala devam ederken sabaha karşı saat 03.00 sularında TV lerde 2 Anayasa Mahkemesi Üyesi, 5 HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) üyesi, 140 Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi ve 2.745 hâkim-savcı hakkında darbeye iştirak ettikleri gerekçesiyle yakalama kararı çıkarıldığı haberleri yayınlanmaya başlandı. Yargı mensuplarının pek çoğu önce gözaltına alınıp, sonra da tutuklandılar. Takip eden dönemde ek soruşturmalarla mesleğinden ihraç edilen ve gözaltına alınarak tutuklanan yargı mensuplarının sayısı 5.000 lere ulaştı. Bu sayıya askeri yargı, Sayıştay gibi yargı kuruluşları ile Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kimi uluslararası kurumlarda yer alan hakimler ile hâkim adayları da eklenince rakam 6.000’nin üzerine çıkmaktadır.

Daha olayların başlamasından saatler sonra, hatta bazı yerlerde hala devam ederken Türk yargısının neredeyse üçte biri, takip eden dönemde yarıya yakını hakkında gözaltı ve yakalama kararı verilmesini makul görmek ve iyi niyetle bağdaştırmak imkansızdır.

Olayların başladığı andan itibaren gözaltı haberlerine kadar geçen süre, gözaltı kararı veren ve uygulayan savcı bakımından, sadece isimleri yazdırması için bile yetmemektedir. Bu durumda, aslında isimlerin önceden belirlendiği, fişleme veya istihbarat kayıtları üzerinden soruşturmaların yürütüldüğü akla gelmektedir.

Nitekim, başlangıçta darbeye teşebbüsten tutuklamaların yapıldığı açıklanmasına rağmen, sonradan HSYK Başkan Vekili Mehmet YILMAZ verdiği röportajda ‘hâkim-savcıları darbe teşebbüsünden tutuklanmadığını, zaten iki yıldan fazla süredir devam edegelen soruşturma yürüttüklerini söyledi[1].

Çorum Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Yurdagül ‘operasyonları 1 Eylül 2016 tarihinden itibaren başlatmayı planlarken 15 Temmuz darbe girişimi olunca soruşturma işlemlerinin hızlandırıldığını’ belirtti[2].

2.     Türk Mevzuatına Göre Yargı Mensuplarının Soruşturulması

TC Anayasası madde 138 e göre “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Madde 139 a göre de “Hakimler ve savcılar azlolunamazlar, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.” Madde 140 ile de mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlik teminatı güvenceye bağlanmış; hâkim-savcılar hakkında disiplin soruşturması veya suç soruşturması ve kovuşturmasının özel usule tabi olduğu belirtilmiştir.

Yargı mensuplarının tabi oldukları teşkilat kanunları da Anayasa’ya uygun olarak soruşturma ve kovuşturmalar için özel usuller öngörmüşlerdir. Örneğin, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun 16 ve 17.; 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu 38.; 2797 sayılı Yargıtay Kanunu 46.; Danıştay Kanunu 46.; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu 82-93. maddelerde yüksek yargı ve ilk derece yargısı mensupları hakkında, soruşturma ve kovuşturma işlemleri hakkında özel usuller tesis edilmiştir.

Bu hükümler adeta yok sayıldı ve ilgili yasal ve anayasal güvencelerin gereği yerine getirilmeyerek, gözaltına alma, tutuklama, meslekten ihraç, ev ve işyeri aramaları ve tutuklama kararları verildi. Sonradan bazı kanun hükmünde kararnamelerle, fiilen uygulanan usuller kanun hükmü haline getirildi. Ancak evvela, bu durum önceden yapılan usulsüz işlemleri geçerli hale getirmez; ikincisi, kanun hükmünde kararname ile ceza ve usul yasalarında değişiklik yapılması Anayasaya aykırıdır; üçüncüsü, halihazırdaki dosyaların kahir ekseriyetinde buna göre işlemler yapılmış veya tekrarlanmış değildir.

Türk hükümeti, yaşanan süreç ve gelinen nokta için bir milat ve dönüm noktası olan 17/25 Aralık 2013 den itibaren mevzuatta pek çok değişikliğe gitti. İktidar partisi bu yenilikleri ve değişiklikleri Meclisteki çoğunluğundan yararlanarak zorlanmadan sonuçlandırdı. Bu kapsamda 5271 sayılı CMK 161. maddesine, 6526 sayılı Kanunla 8. fırka eklenerek savcılara, terör suçları hakkında, şüphelilerin statüsü nedeniyle tabi oldukları özel kanunlarda belirtilen soruşturma usullerini bertaraf ederek, genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkisi verildi.

Binlerce hâkim-savcı, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne iştirak ettikleri gerekçesiyle gözaltına alındı veya tutuklandılar. Soruşturma makamları, isnat edilen suçun niteliği gereği, hakimlik teminatına bağlı özel soruşturma usulünün uygulanmasına gerek bulunmadığını, belirtilen değişiklik nedeniyle, savcıların genel yetki ile soruşturma yapabileceklerini, bahsi geçenlerin de gözaltına alınıp tutuklanabileceğini ileri sürdüler.

Bu argümanın ve görüşün içerik itibariyle doğruluğu ve isabeti tartışmaya açıktır. Ancak buna gerek de kalmadı. Çünkü tutuklanan yargı mensuplarının darbeye iştiraklerine ilişkin hiçbir delil, hatta emare yoktu. Nitekim yukarıda açıklandığı gibi bunu bizzat devlet yetkilileri, soruşturma makamları ve görevlileri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu temsilcileri açıklıkla ifade ettiler.

Bu durumda özel soruşturma usullerinin bypass edilme gerekçesi ortadan kalkmış oldu. Hukukun ilkeleri gereği, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin durdurulması, özel usullere ilişkin eksikliklerin tamamlanması, işlemlerin yenilenmesi gerekiyordu. Hiç birisi yapılmadı. Bunun yerine, soruşturmaları sürdüren ve yargı mensuplarını içerde tutan makamlar, merciler bu kez, bahsi geçenlerin ‘terör örgütü üyeliğinden soruşturulduğunu ve suçüstü halinde işlem yapıldığını; örgüt üyeliğinin devam edip giden bir suç olması nedeniyle suçüstü hükümlerinin uygulanacağını, suçüstü halinde de özel usullerin bypass edilebileceğini’ ileri sürdüler.

Ancak bu argüman da doğru değildir. Çünkü, iddiaya göre suç tarihi olan 15 Temmuz itibariyle hukuken tespiti yapılmış ve tanımlanmış bir terör örgütü yoktu. Cumhurbaşkanı Erdoğan[3], Başbakan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Adalet Bakanı gibi etkili ve yetkili devlet erkanı, ‘Gülen Hareketi mensuplarının 15 Temmuz darbe girişimiyle terör örgütüne dönüştüğünü’ söylediler[4]. Keza aynı iddia ve argüman bu süreçte yazılan iddianamelerin çoğunda da belirtilmektedir. Dolayısıyla binlerce yargı mensubu olmayan bir terör örgütü nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanmışlardır.

Görüldüğü gibi yargı teşkilatının yarıya yakınının, Anayasayı, kanunları ve usul hükümlerini hiçe sayarak, tutuklanması ve ihraç edilmesine sebep olarak gösterilen ‘1) darbe teşebbüsüne iştirak ettiler veya 2) terör örgütü üyesiydiler’ iddiası ve olgusu gerçek ve doğru değildir. Netice olarak, disiplin yönüyle HSYK, AYM, Yargıtay, Danıştay ve ilgili diğer kurumların yaptığı ihraç veya başkaca ceza işlemleri; yine adli makamların yaptıkları soruşturma ve kovuşturma işlemleri usulsüzdür, hukuktan ve kanuni dayanaktan yoksundur.

3.     HSYK Genel Kurulu Kararları ve Değerlendirilmesi

HSYK Genel Kurulu 24/08/2016 Tarih ve Karar No: 2016/426 sayılı kararıyla, 2.847 hâkim-savcıyı ihraç etti. Sonradan benzer mahiyetteki kararlarla bu sayı beş binlere yaklaştı. Yargı teşkilatındaki hâkim-savcıların neredeyse yarıya yakını tasfiye edilirken, başta masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı, savunma hakkı olmak üzere disiplin hukuku veya ceza hukukunun gerektirdiği hakların hiçbiri tanınmadı. Savunmaları dahi alınmadı. Bir işlemin muhakeme, soruşturma, kovuşturma, yargılama olduğunu söyleyebilmek için zorunlu olan, iddia-savunma-tahlil silsilesi veya mekanizması işletilmedi. 61 sayfalık kararda genel, afaki açıklamalardan sonra ‘ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının meslekten çıkarılmalarına’ denildi.

Oysa ki, soruşturmanın veya yargılamanın zorunlu gereği olarak, her bir kişi hakkındaki iddialar somutlaştırılmalı, ilgilinin savunması ve diyecekleri sorulmalı, sonrasında hukuk biliminin usul ve yöntemleriyle iddia ve savunma muhakemeye tabi tutularak sonuca gidilmeliydi.

Somut ve basit bir örnek: HSYK Genel Kurul kararındaki gerekçe ve açıklamaların hemen hepsi ceza mahkemelerinin işlemleri hakkındadır. Halbuki meslekten çıkarılanların önemli bir kısmı hukuk mahkemesi hâkimleridir.

“Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin mülakat yaptığı kaynakların gösterdiğine göre; ilk derece mahkemelerinden atılan hâkimler hakkında yapılan işlemlerin tamamı keyfidir. Bu işlemler esnasında standart hukuksal prosedürlere uyulmamıştır: Masumiyeti esas alan temel prensibe uyulmamış, tutuklamaya esas olan delil gösterme konusu ihlal edilmiş, suçun kişiselliği ilkesi çiğnenmiş ve hakimlere kendilerini savunma hakkı verilmemiştir”[5]

4.     Yargı Mensuplarına Sosyal Tecrit ve Soykırım

16 Temmuz sabahından itibaren binlerce yargı mensubu gözaltına alınıp tutuklanırken, dışardaki aileleri de olağanüstü uygulamalarla hayattan dışlandı. Peş peşe çıkarılan KHK’lar ile sadece haklarında soruşturma veya kovuşturma yapılan yargı mensupları değil, eşleri ve çocukları hakkında doğrudan sonuç doğuran ve haklarını ihlal eden, hatta kazanılmış haklarını ellerinden alan uygulamalara gidildi.

İlkokullarda bile bazı öğretmenler, babası veya annesi tutuklanan çocuğu tahtaya kaldırıp ‘tükürün hainlerin yüzüne’ diyecek kadar tuhaf davranışlar sergilediler.

Bazı okullarda ebeveynlerinden dolayı kaydı silinen öğrenciler oldu. Sırf hâkim eş nedeniyle, diğer eş de, hakkında bir soruşturma olmadığı halde özel ve kamusal işlerinden atıldılar. Haklarında kesinleşen bir hüküm olmadığı ve avukatlığa engel teşkil edecek bir durumları bulunmadığı halde avukatlık yapmak isteyen ve üstelik baro tarafından kabul kararı verildiği halde adalet bakanlığının devreye girmesi ile bu kişilerin avukatlık yapması engellendi. Zor durumda olan bu insanlar birbirleri ile temas kurarken veya yardımlaşırken, insani olan bu eylem de soruşturmaya konu edildi. Kamusal sınavlara giren ve başarılı olan çocukları, bir suçları olmadığı halde özel ya da kamusal görevlere kabul edilmediler. Kimlerle sosyal ilişki kuruyorlarsa bu kişiler de soruşturulduklarından, adeta toplumsal izolasyona maruz bırakıldılar.

4.1. Pasaportlar

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerin garantisi altında bulunan serbest dolaşım hakları hâkim ve savcılardan alındığı gibi eş ve çocuklarından da bu haklar alınmıştır. Bir mahkeme kararı olmaksızın tüm aile pasaportlarına el konularak seyahat özgürlükleri kısıtlanmıştır. Yurt dışında okumak isteyen öğrencilerin pasaportlarına el konulduğu için çocuklar öğrenim haklarından mahrum bırakılmışlardır.

4.2. Beylik Silahları

Devletin ruhsatlı verdiği silahlar evlerinden usulsüz el konularak, bu izinli silahlar, “silahlı terör örgütüne” konu edilmiş ve böylece yasal statülü silahlar bir idari karar ile suç unsuru haline getirilmiştir.

Bu durumu, iktidarın halkı hatta 15 Temmuz öncesinden beri silahlandırdığı[6] gerçeği ile birlikte düşünmek gerekir.

4.3. Lojmanların Boşaltılması

İnsanlık dışı bir şekilde, hâkim ve savcı eşler tutuklanırken, kendilerinin ailelerine veya yetişkin çocuklarına yeni bir ev kiralama ve taşınma için makul süre verilmeden, kiralarını bir ay öncesinden peşin ödemiş oldukları ve normalde 3 ay içerisinde tahliye etmeleri gereken lojmanlardan 15 gün içerisinde kolluk zoruyla eşyaları sokaklara atılmak suretiyle onur kırıcı bir muamele ile tahliyeleri sağlanmış, onlarca çocuğun sokakta kalmalarına göz yumulmuştur.

4.4. Malvarlıklarına El Konulması

Tüm bu hâkim ve savcıların, taşınır, taşınmaz mallar ile banka hesaplarına el konulmuş, hatta o ayda çalışmış olmalarına bakılmaksızın verilen maaşın geri ödenmesi için haciz kararı çıkartılmıştır. Bu el koyma işleminin Türk Hukuk sisteminde yasal bir dayanağı yoktur. Çünkü bu mallar terörden elde edilen mallar olmayıp, bizzat devlete yapılan hizmet karşılığında devletin verdiği maaş ile ortaya çıkan değerlerdir.

4.5. Emeklilik ve tazminat Haklarının Verilmemesi, Maaş Ödenmemesi, sigorta haklarının yok edilmesi…

Yıllarca devlete hizmet eden bu kişilerin işlerine son verilirken, çalıştıkları süre içerisinde tazminat ve emeklilik için maaşlarından peşin kesilen ve kendi hakları olan emeklilik, sigorta ve tazminat haklarından mahrum bırakılarak gelecekte kesin olan bir alacak hakkından yoksun bırakılmış, mülkiyet hakları bu suretle ihlal edilmiştir.

4.6. Tahliye Olanlara Özel Sektörde Bile İş Bulmasına Müsaade Edilmiyor

Pek çok yargı mensubu, tahliye olduktan sonra, hakkındaki karar kesinleşmemiş olsa bile kamusal görevinden uzaklaştırıldığından, KHK’lar gereği kamu sektöründe zaten görev alamadığından, mecburen özel sektörde iş arayışına girmektedir. Sosyal medyada ve internette bu maksatla iş arayışına ilişkin ilanlara ve duyurulara rastlanmaktadır[7].

Hatta bayan yargı mensuplarından, kendinin ve çocuklarının beslenme ihtiyacını karşılayabilmek için evlere temizliğe gittiğine dair azımsanmayacak örnekler vardır[8].

Kamuoyuna yansıyan vakıalara göre, özel sektör de hakkında soruşturması olan kişileri işe almaktan çekinmekte, çalıştırsa bile kayıt dışı çalıştırmakta, resmi evrakta göstermemektedir. Bu da ilgili kişinin sağlık ve sosyal güvenceden mahrum olmasını netice vermektedir.

5.     Vahim Örnekler

Başlangıçta binlerce yargı mensubu, hâkim-savcı AYM, Yargıtay ve Danıştay üyesi, darbeye iştirak ettikleri gerekçesiyle gözaltına alıp sonra da tutuklandılar. Kısa bir süre sonra ise, bunların darbeye iştirak etmedikleri, ama örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandıkları açıklandı. Buna rağmen cezaevlerinde en ağır şartlarda tutulan, hücre veya tam tecrit şartlarında zorla alıkonulan kesimin başında da yine yargı mensupları gelmektedir[9].

5.1.         Mustafa ERDOĞAN

Yargıtay Üyesi Mustafa ERDOĞAN, 15 Temmuz’dan sonra yaşanan hukuksuzlukları görünce teslim olmak yerine saklanmayı tercih etmişti. Ancak rahatsızlanıp hastaneye kaldırılınca beyin tümörü teşhisi konuldu, ameliyat edildi. Bu sırada güvenlik görevlileri fart edince 3 Şubat 2017 de tutuklandı. Yoğun bakım ünitesinde bile kapısında nöbetçiler bekledi. Bu şartlarda ve hastanede olmasına rağmen kızıyla dahi görüşmesine izin verilmedi. Avukatının mahkemeden tahliye talepleri, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru sonuçsuz kaldı. Komaya girip bilinci kapandıktan sonra tahliye edildi, dört gün sonra da vefat etti[10].

5.2.         Teoman GÖKÇE

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eski üyelerinden Teoman GÖKÇE şüpheli şekilde vefat etti[11]. Cezaevi idaresi ölüm sebebini kalp krizi olarak açıklasa da ailesi tatmin olmadı. Gerçek ölüm sebebinin araştırılmasını için çaba sarf ediyorlar. İki yıla yakın süredir tutuklu bulunmasına rağmen henüz duruşması yapılmamıştı. Üstelik fiilen hücre şartlarıyla aynı ortamda mutlak tecrit hapsinde tutuluyordu.

5.3.         Seyfullah ÇAKMAK

Seyfullah ÇAKMAK bakıma muhtaç ve babalarına bağımlı iki yetişkin çocuğu olmasına rağmen tutuklandı, uzun süre hücrede tutuldu[12]. Eşi çocuklarının durumunu da belirtip tahliye talebiyle dilekçe verdi. “Çocukların Çocuk Esirgeme Kurumuna alınabileceği” cevabını aldı. Ayrıca eşinin Kocaeli’nden Silivri’ye nakledildiğini öğrendi. Aile Kocaeli’nde oturuyordu. Bakıma muhtaç çocuklar nedeniyle Kocaeli’nde bile ziyaretlerde zorluklar yaşayan Bayan ÇAKMAK için, 200 km ye yakın uzaklık, yollarda geçecek zaman, şehirlerarası ulaşım ve masraf nedeniyle, eşini ziyaret etmesi adeta imkânsız hale getirildi[13]. Bununla da yetinilmedi, iki engelli çocuğun aylığı kesildi. Annenin milletvekilleri, çeşitli kurumlara başvurusu, dilekçe yazması ve uzun mücadeleleri sonrasında çocukların aylığı tekrar bağlandı[14].

5.4.         Seyfettin YİĞİT

Seyfettin YİĞİT 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar Bursa’da Cumhuriyet savcısı olarak görev yapıyordu. İktidar partisine mensup belediye başkanının ve bazı hükümet yetkililerinin karıştığı yolsuzluk soruşturmalarını yürütmüştü. Darbe suçlamasıyla O da tutuklananlar arasında yer aldı. 17 Eylül 2016 günü cezaevinde intihar ettiği duyuruldu. Ancak ailesi ve çocukları buna inanmadı, dinine bağlı biri olduğunu ve intihar edecek birisi olmadığını belirtti. Kızı bunun “intihar değil cinayet” olduğunu söyledi. Akıllara infaz ihtimali geldi[15].

5.5.         Nesibe ÖZER

Nesibe ÖZER 2010-2014 arası HSYK üyesi olarak görev yapmıştı. Kurul’da hâkim-savcılar arasından seçilen 7 üye arasındaki tek bayan O idi. Aynı zamanda HSYK 2. Daire Başkanı olarak görev yapmıştı. Uzun süre tek başına hücreye konuldu. Hücre uygulamasına son verilmesi ve tahliye talepli dilekçelerine olumsuz yanıtlar verilmesi üzerine açlık grevine başladı[16].

5.6.         Neslihan EKİNCİ

Neslihan EKİNCİ hâkime olarak mesleğine başlamıştı. Adalet Bakanlığı, HSYK, Adalet Akademisi gibi teşkilatlarda yıllarca üst düzey önemli görevler üstlenmişti. 15 Temmuz 2016 günü eşinin köyündeydiler. Anayasa Mahkemesi’nde raportör olan eşi Dr. Hüseyin EKİNCİ ile birlikte tutuklamaya sevk edildi. Sorgulamayı yapan hâkim, ‘kendisinin üyesi olduğu WhatsApp grubu olduğunu, sorguladıklarını gruba sorduğunu, gelen cevaba göre tutukladığını’ söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğun’ın meşhur sahte diploma haberlerine erişim engeli kararına da imza atan aynı hâkim, tutuklamadan 8 ay kadar sonra 50.00 dolar rüşvet alırken suçüstü yakalandı[17]. Uzun süre tek kişilik hücrede tutulan EKİNCİ sağlık sorunları yaşadı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi hekimleri hücre uygulamasına son verilmemesi halinde kalıcı hasarlar oluşabileceği yönünde raporlar verdi. Fakat uzun süre hiçbir değişiklik olmadı[18].

5.7.         Ayşe Neşe GÜL

Ayşe Neşe GÜL Adalet Akademisi’nde yıllardır yöneticilik yapmış, ayrıca 2014 HSYK seçimlerinde aday olmuş ve 4816 meslektaşının oyunu almıştı. İki yıla yakın süredir hücrede tutuluyor[19]. Üstelik eşi de bir başka ilde tutuklu. Yargılanan hâkim-savcılara, HSYK seçimlerinde neden hükümetin desteklediği Yargıda Birlik Platformu’nu desteklemedikleri veya neden bağımsız adaya oy verdikleri sorulmakta[20].

6.     Hukuki Haklardan Mahrumiyet

Türkiye’de pek çok avukat da içeri alındığından, insanlar avukat bulamaz oldular[21]. Aslında sanığın kişiliği, aidiyeti, rengi, dili, dini ne olursa olsun, bütün ayrıt edici özelliklerden azade olarak savunma hakkı vardır. Savunma hakkı da genel olarak meslekleri gereği hukuk bilimi ve sanatını bilen avukatlar aracılığı ile yürütülür. Bu yüzden hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu ülkelerde avukatların ifade özgürlüğü ve savunma serbestisinin ayrı bir önemi, dokunulmazlığı vardır. En ağır suçları işlemiş sanıkların bile hukuk nezdinde savunma hakkına dokunulamaz.

Türkiye’de belli davaları veya sanıkları savunma ihtimali olan avukatların hemen hepsini benzer iddialarla tutukladılar. Geride kalan avukatlar ise çoğu korkusundan vekalet almaya cesarete edememektedir. Avukatların meslek örgütleri ise, savunma hakkından yana tavır alacakları yerde soruşturmacı gibi davranmaktadır. Mesela İstanbul Baro Başkanı Ümit KOCASAKAL, Genel Kurul konuşması sırasında, FETÖ dava ve soruşturmaları hakkında avukat talepleri karşısında ‘siz bizi aptal mı zannettiniz’ karşılığını verdiklerini iftiharla anlattı[22].

Sanıkların avukatıyla rahat ve sessiz ortamda görüşebilme imkânı sağlanmıyor. Görüşme ortamları kamera ve kayıt cihazları ile kayıt altına alınıyor. Savunma hazırlayabilmek için yeterli malzeme ve vakit verilmiyor. Savunma hazırlayabilmek için dosyaların incelemesine izin verilmiyor. Hemen hemen bütün dosyalarda gizlilik kararı verildiğinden, dosyadaki bilgilere ve belgelere ulaşma, öğrenme, okuma imkânı tanınmıyor.

Bu yüzden iki yıla yakın zaman geçmesine rağmen, sanıklar haklarındaki suçlamalar ve deliller hakkında, duruşma sırasında iddianame veya belgeler okunurken muttali olabiliyorlar.

AYM kararına rağmen, aylarca hâkim önüne çıkarılmadan tutukluluk incelemeleri dosya üzerinde yapılıyor.

7. Usul Hükümleri Yok Sayılmaktadır

Kişiler, özellikle yargı yetkisini kullanmalarından dolayı özel usule tabi tutulmaları gereken yargı mensupları, hakkında üst/ev/araç araması, delil veya suç eşyasına el konulması, bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi elektronik delillere el konulması, iletişimin tespiti ve denetlenmesi gibi konular hakkında ceza muhakemesinin zorunlu kıldığı usul ve yöntemlerin neredeyse hiçbiri dikkate alınmamakta ve kanunun emredici kuralları yok farz edilmektedir.

Örneğin sanıkla alakası olmayan, eşinin, anne-baba veya evde bulunan misafirlerin cep telefonu, tablet veya bilgisayar gibi alet ve araçlarına da el konulmakta, üstelik üzerinden yıldan fazla süre geçmesine rağmen iade edilmemektedir.

El koyma, imaj alma, inceleme gibi işlemler sırasında kanunun emrettiği sanığın veya vekilinin hazır bulunması, bir nüshasının verilmesi, hasch değerinin alınması gibi zorunlu unsurların hiç birisi yerine getirilmemektedir.

İçlerinde yargı mensuplarının çoğunun da bulunduğu ve -şimdilik- 100.000’den fazla insan hakkında soruşturma gerekçesi olarak gösterilen ByLock veri tabanı ile iletişim ve trafik kayıtları Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) tarafından uluslararası hukuk hükümleri çiğnenerek Litvanya’da bulunan sunuculardan “… teşkilata özgü teknik istihbarat usul, araç ve yöntemleri kullanılmak suretiyle …” elde edilmiştir”[23]. Oysa ki hukukun evrensel ilkelerinin zorunlu emri gereği, iletişimin tespiti, denetlenmesi ve kayda alınması için önceden hâkim kararı alınması zorunludur. ByLock verileri hakkında hâkim kararı, ele geçirilişinden yaklaşık 8 ay sonra alınmıştır. Bu karar bile kanunun ve özellikle AİHM in aradığı şartları ve unsurları içermemektedir. Üstelik ByLock verilerine dayanılarak kurulan mahkûmiyet hükümlerini Yargıtay[24] ve Anayasa Mahkemesi[25] de benimsemekte ve hukuka uygun bulmaktadır.

ByLock veri tabanı ve bilgileri elde edilirken iç hukukun yanı sıra, uluslararası hukuk, uluslararası andlaşmalar, ikili andlaşmalar, kişisel verilerin korunması konulu Avrupa Konseyi’nin 108 sayılı sözleşme, Avrupa Birliği’nin 95/46 sayılı Yönerge hükümlerine aykırı davranılmıştır.

8. İfade Özgürlüğü, Mahremiyet, Kişisel Verilerin Gizliliği, Haberleşme Hürriyeti Gibi Pek Çok Temel Haklar Hiçe Sayılıyor

Kişilerin üst, araç, ev ve iş yeri aramalarında usulsüzce aldıkları elektronik eşyalar, bilgisayar, tablet, cep telefonu gibi cihazlar, uzun zaman geçmesine rağmen iade edilmemekte, sahiplerine verilmemektedir. Üstelik sadece sanığın değil, eşin, çocuğun, hatta misafirin veya başkasının bile olsa el konulmaktadır. Bütün bu cihazlar, sanıkla veya suçla alakasız, hatta olay veya iddia ile alakası olmayan yüzbinlerce insanın mahremiyet ve kişisel verilerin ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.

Özellikle ByLock veri tabanının Millî İstihbarat Teşkilâtı tarafından usulsüzce ele geçirilmesinden sonra yüz binlerce insanın kişisel verileri kontrol dışı tedavül görme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

9. Düşman Ceza Hukuku Uygulanıyor

Pek çok dosyada, bütün dünyada kabul gören ceza muhakemesinin bilimsel ve hukuki argümanları ve ilkeleri yerine, akla ve bilime aykırı delillerle ve uygulamalarla yargılama yapılıp kararlar verilmektedir.

Hedef alınan kesim veya kişiler, insan ve vatandaş olarak değil, yok edilmesi gereken bir düşman olarak kabul edilmektedir.

Bu kapsamda ByLock adıyla bilinen, sanal marketlerde herkese açık, Dünya çapında bir milyondan fazla kullanıcısı bulunan, akıllı telefon haberleşme ve sohbet uygulamasını cep telefonuna indirmek ve kullanmak tek başına ‘terör örgütü üyeliği’ için yeterli görülmektedir. Üstelik bu sonuca varmak için, sadece ByLock sunucusuna bağlanan IP listeleri ve bunların GSM firmalarından alınan abone kimlik bilgilerinin eşleştirilmesiyle yapılan tespitlerle yetinilmekte; bu uygulama kullanılarak suçun nasıl işlendiğini, ne işlendiğini, içerikte neler bulunduğunu araştırma ve muhakeme etme ihtiyacı duyulmamaktadır.

Aynı fiil hakkında, hükümet muhalifi olanlar veya belli bir kesim hakkında ceza verilirken, iktidar mensupları veya yandaşları hakkında soruşturma dahi açılmamaktadır. Mesela iktidar partisi AKP lilerden 2 mevcut 8 eski bakan ile 33 mevcut 47 (bazı kaynaklara göre 60, hatta bazılarına göre 82) eski milletvekilinin ByLock programını kullandığı, soruşturmaya konu aynı veri tabanından tespit edilmesine rağmen bunlardan hiçbiri hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma yapılmamıştır[26].

HSYK üyesine ‘HSYK Genel Kurul veya Daire kararlarında neden muhalefet şerhi yazdınız’[27] veya HSYK seçimlerinde oy kullanan hâkim-savcılara ‘neden YBP (seçimlerde hükümetin desteklediği oluşum) adayına oy vermediniz’ veya ‘neden X adayına oy verdiniz’ soruları sorulmaktadır.

Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, partisinin meclis grup toplantısında elinde bir kitapçık göstererek, Adalet Bakanlığı’nın kitapçık bastırarak hâkim ve savcılara dağıtıldığını, bunda “tahliye konusunda HSK ile mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade oluşturulacaktır” ifadesinin yer aldığını açıkladı[28].

10. Esasın Muhakemesi ve Delillerin Değerlendirilmesinde Fahiş ve Bariz Hatalar Yapılmaktadır

Dosyaların büyük çoğunluğunda yegâne delil olarak, sanığın kullandığı cep telefonunun HTS kayıtları (arayan ve aranan numaraların listesi) ve baz istasyonları sinyal kayıtları gösterilmektedir. Üstelik başkaca delil bulunmamasına rağmen, arananlar veya arayanlar listesinde KHK ile işine/mesleğine son verilen yahut hakkında aynı suçlamadan soruşturma yapılan biri varsa, bu durum ‘terör örgütü üyeliği’ için yeterli görülmekte ve 10 yıla yakın, hatta bazılarında 10 yılın üzerinde hapis cezalarına çarptırılmaktadırlar.

Terör örgütü üyeliği gibi ağır bir isnat konusunda, örneğin yüksek yargı mensubu kişiler hakkındaki çoğu dosyada, yegâne delil olarak cep telefonunun bağlantı kurduğu baz istasyonu listesi veya arayan-aranan numaraları gösteren HTS kayıtları mahkûmiyet için yeterli görülebilmektedir. Öyle ki, şehrin kalabalık çarşılarının bulunduğu bölgede veya şehirlerarası işlek bir karayolunda aynı saatlerde cep telefonunun sinyal vermiş olması, ikisinin birlikte terör faaliyeti icra etmelerine delil olarak gösterilebilmektedir.

Esasın muhakemesinde suçun hem maddi unsurları hem de manevi unsuru bakımından açık hatalar yapılmaktadır. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, iddianameye veya hükme dayanak ve gerekçe yapılan deliller fiziken, suç kabul edilen fiilin gerçekleşmesi için yeterli değildir. Dayanılan maddi delillerin belirtilen sonucu doğurması kesin, yani %100 değildir, en fazla ‘bir ihtimal’ olarak kabul edilebilir. Oysa ki ceza muhakemesinde %100 nispetinde kesin kanaat sahibi olmadan mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı bilinen bir gerçekliktir.

Bundan başka suçun manevi unsuru bakımından da fahiş hatalar yapılmaktadır. Öyle ki hatanın yoğunluğu akla kasıt getirmektedir. Şöyle ki, darbeye teşebbüs, terör örgütü üyeliği veya yöneticiliği gibi suçlar ve isnatlar niteliği gereği özel kasıtla işlenebilen suçlardır. Bunlar trafik kazası gibi taksirle işlenemez. Yani fail, fiili ve sonuçlarını, fiili işlemeye başlamadan önce bilinçli olarak tasarlamalı ve iradesi sonuca yönelmiş vaziyette icra hareketlerine başlamalıdır.

Yargı mensupları hakkında, yukarıda değinildiği gibi, en başta darbeye iştirakten gözaltı kararları verilmişse de sonradan bu iddiadan vaz geçildi ve ‘darbeden değil, örgüt üyeliğinden’ soruşturma yapıldığı ileri sürüldü. Nitekim iddianamelerin hemen hepsinde sanıkların örgüt üyesi olmaları nedeniyle, bir kısmı hakkında ise örgüt yöneticisi olması sebebiyle cezalandırılmaları istenmektedir.

Müsnet suça delil olarak gösterilen fiiller ise hemen hepsi 15 Temmuz darbe teşebbüsünden çok öncesine ait eylemlerdir. Örneğin büyük çoğunluğun soruşturma sebebi olan ByLock cep telefonu uygulamasının 2016 Ocak-Şubat aylarında, sunucunun hizmet vermeyi durdurması nedeniyle artık kullanılamaz olduğu sabittir. Zaten dosyalara sunulan haberleşme tarihleri de 2016 Ocak öncesi zamana aittir. Bu durumda delil olarak dayanılan haberleşme tarihinde sanığın ‘örgüt üyeliği/yöneticiliği’ suçunu bilmeli ve söz konusu fiilleri, yani haberleşmeyi bu bilinçle gerçekleştirmelidir.

Bu noktada bariz bir muhakeme hatası yapılmaktadır. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan[29], Başbakan Binali YILDIRIM, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim KALIN[30], Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ, HSYK Başkan Vekili Mehmet YILMAZ[31] gibi devletin ve yargı kurumlarının en üst seviyelerinde görev yapan, güvenlik, adalet ve soruşturma hizmetlerinin yetkin isimleri, Hizmet Hareketi’nin 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsüyle terör örgütü haline dönüştüğünü açıkça beyan ittiler. İdari bir kurum olan ve Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan, hükümet üyelerinin de içinde yer aldığı, Milli Güvenlik Kurulu bile ‘Hizmet Hareketi’nin terör örgütü olarak nitelendirilmesini’ ve hükümete bu yönde tavsiyede bulunulmasını ilk defa 26/05/2016 tarihinde kararlaştırmıştı[32]. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 27/05/2016 tarihinde Kırşehir’deki mitinginde bunun haberini vermişti[33].

Bu durumda yargı mensuplarına yönelik, müsnet suça dayanak olarak gösterilen eylemlerin hemen hepsi, 2016 öncesine tarihlendiğinden, iddia ve isnat boşluğa düşmektedir. Çünkü eylemlerin işlendiği tarihlerde ortada bir terör örgütü yoktur. Olmayan örgüte üye olmak imkansızdır. İddiaya göre kurucular ve yöneticiler bakımından ise, müsnet eylemleri de içine alacak şekilde en baştan itibaren özel kasıtla hareket ettiklerinin %100 kesinlikte ispatlanması gerekir.

Kaldı ki uluslararası hukuk ve hukukun evrensel ilkeleri bakımından, hükümetin, idarenin veya devlet yetkililerinin bir yapı, grup, teşkilat hakkında ‘terör örgütü’ tanımlaması ve tarifi de yeterli değildir. Çünkü ‘terör örgütü’ tanımlaması ve tespiti yargılama işidir, bu da bağımsız ve tarafsız yargı kurumlarının yapabileceği bir iştir. Bundan sonra ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından da bu tanımlama ve tespitin tanınması gerekir.

Bunların hiç birisi yargılama konusu dosyalarda gerçekleşmiş değildir. Tam aksine, 15 Temmuz başarısız darbe teşebbüsünden haftalar öncesinde, Hizmet Hareketi Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu salonunda ‘Dünyanın Renkleri’ temasıyla 170 civarı ülkeden gelmiş öğrencilerle gösteri tertiplemiş, gösteride ABD Başkanı USA Başkanı Barack Obama ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon un da mesajları okunmuştu[34]. Aynı tarihlerde Avrupa’da da Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Belçika Başbakanı Charles Michel gibi devlet adamları ve liderlerin himayesinde aynı hareketin tertip ettiği Dil ve Kültür Festivalinin gösterileri düzenlenmişti. Keza Dünya’nın geri kalan coğrafyalarında da aynı şekilde gösteriler yapılmıştı.

Buna karşılık aynı dönemde Türkiye’nin ön önemli gündemlerinden birisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylık başvurusu sırasında kullandığı üniversite diplomasının gerçek mi yoksa sahte mi olduğu hususuydu. Bugüne değin bu tartışma usulüne ve bilimin gereklerine uygun şekilde sonuçlandırılmış değildir henüz.

Yapılan açıklamalar çerçevesinde, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana yargı mensupları aleyhine sürdürülen soruşturma ve kovuşturmalarda, ceza suç hukuku ve ceza muhakeme hukuku bakımından çok bariz ve fahiş hatalar irtikap edildiği, yargılamaların hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.

11. Uluslararası Gözlemler ve Raporlar

Türkiye 2013 yılı Aralık ayında gerçekleştirilen ve hükümet yetkililerinin içinde yer aldığı yolsuzluk soruşturmalarından bu yana hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularında, o zamana kadarki birikimlerini bertaraf etmenin yanı sıra çok daha kötü bir seviyeye savruldu. Menfi yöndeki seyir ne yazık ki ivme artırarak devam etmektedir.

Bu durum, çoğu uluslararası resmi teşkilat, bağımsız gözlemci, STK veya uzmanlar tarafından kalem alınmış ve raporlaştırılmıştır[35].

Aslında Erdoğan liderliğindeki yönetimin iş başına geldiği ilk zamanlardan itibaren uzun süre her şey çok güzeldi. Türkiye’nin 2002-2010 arasındaki demokrasiye ve insan haklarına bağlı, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu sosyal hukuk devleti olma hedefi istikametinde emin adımlarla ilerleyişi, aynı dönemdeki yıllık ‘AB ilerleme raporlarında’ bariz şekilde görülmektedir. Örneğin 2009 sonlarında, AK Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın, ‘hayranıyım’ dediği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Nobel’e aday gösterileceğinden söz ediliyordu[36]. Keza, aynı dönemde, hükümet İspanya ile birlikte, bütün Dünya’ya barış ve huzur getirecek ‘Medeniyetler İttifakı Projesi’ üzerinde çalışıyordu[37].

Yine aynı dönemde yüksek yargı organları da özellikle Avrupa Konseyi ve AİHM başta olmak üzere medeni dünyanın en ileri seviyedeki kurumları ve organlarıyla iş birliği ve eşgüdüm halinde çalışmalar yürütüyorlardı. Bunun olumlu sonuçları hemen görülmüş, özellikle AYM, Yargıtay ve Danıştay başta olmak üzere Türk yargısının içtihatları büyük oranda AİHM ile paralellik arz eder hale gelmişti.

Bütün bu kazanımlar ve hatta eski sermayenin dahi pek çoğu, 17/25 Aralık 2013 tarihinden bu yana giderek artan bir hız ve ivmeyle girdaba kapılmış gibi yok olmaktadır.

12. Sonuç

İnsan bizatihi şereflidir. Bu yüzden kendisinin dahi vazgeçemeyeceği haklarla donatılmıştır. Yine bu yüzden Yeryüzündeki bütün varlık ve hadiselerin insanın şerefinin ve kişiliğinin gerçekleşmesi, geliştirilmesi ve korunması için vardır. Aynı gerekçeyle insanın yeryüzüne müdahale etme, canlı cansız diğer varlıklar üzerinde tasarruf edebilme yetkisi kabul edilmektedir.

Devlet dahil, insanlar tarafından sonradan geliştirilen ve oluşturulan bütün yapılar, nesneler, gerçek veya tüzel kişilikler, müesseseler hep insan şerefi ve onurunun, kişiliğinin korunması ve yüceltilmesi içindir. Diğer bir deyişle insan devlet için değil, devlet insan içindir.

Buradan çıkan sonuca göre insan haklarının korunması, hatta devletlerin egemenlik haklarından da üstündür. Bu pozitif açıdan bakıldığında insanlığın üzerindeki yükümlülük ve gerekliliktir.

Ayrıca negatif açıdan bakılınca da bunda bir zorunluk vardır. Çünkü son bir asırdır iletişim ve ulaşımda meydana gelen baş döndürücü gelişmeler nedeniyle, Dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan yaygın insan hakları ihlalleri, artık önceki devirlerdeki gibi lokal kalmamakta, internet ve bilişim teknolojilerinin zorunlu sonucu olarak kısa sürede yurt dışından da geniş bir alanı, hatta bütün Dünyayı sarabilmektedir. Dolayısıyla insan haklarının her yerde korunması, aslında bütün insanlığın zorunlu ortak yararıdır aynı zamanda.

Umarız uluslararası toplum bu beklentiyi karşılar.

 

İçindekiler Tablosu

  1. 15 Temmuz ve Yargı Mensupları 2
  2. Türk Mevzuatına Göre Yargı Mensuplarının Soruşturulması 2
  3. HSYK Genel Kurulu Kararları ve Değerlendirilmesi 4
  4. Yargı Mensuplarına Sosyal Tecrit ve Soykırım.. 4

4.1. Pasaportlar 5

4.2. Beylik Silahları 5

4.3. Lojmanların Boşaltılması 5

4.4. Malvarlıklarına El Konulması 5

4.5. Emeklilik ve tazminat Haklarının Verilmemesi, Maaş Ödenmemesi, sigorta haklarının yok edilmesi…    5

4.6. Tahliye Olanlara Özel Sektörde Bile İş Bulmasına Müsaade Edilmiyor 6

  1. Vahim Örnekler 6

5.1.      Mustafa ERDOĞAN.. 6

5.2.      Teoman GÖKÇE.. 6

5.3.      Seyfullah ÇAKMAK.. 7

5.4.      Seyfettin YİĞİT. 7

5.5.      Nesibe ÖZER.. 7

5.6.      Neslihan EKİNCİ. 7

5.7.      Ayşe Neşe GÜL.. 8

  1. Hukuki Haklardan Mahrumiyet 8
  2. Usul Hükümleri Yok Sayılmaktadır 9
  3. İfade Özgürlüğü, Mahremiyet, Kişisel Verilerin Gizliliği, Haberleşme Hürriyeti Gibi Pek Çok Temel Haklar Hiçe Sayılıyor 9
  4. Düşman Ceza Hukuku Uygulanıyor 10
  5. Esasın Muhakemesi ve Delillerin Değerlendirilmesinde Fahiş ve Bariz Hatalar Yapılmaktadır 10
  6. Uluslararası Gözlemler ve Raporlar 12
  7. Sonuç. 13

 

[1] http://t24.com.tr/haber/hsyk-baskanvekili-yilmaz-hakim-ve-savcilar-darbeden-degil-fetoden-gorevden-alindi,351639

http://www.memleketimbolu.com/haber/13335/yilmaz-feto-listesi-bir-gecede-yapilmadi-3-yildir-calisiyorduk

[2] http://m.milliyet.com.tr/bassavci-yurdagul-den-feto-sorusturmalarina-corum-yerelhaber-2509520/

[3] http://www.iha.com.tr/haber-cumhurbaskani-erdogan-ihanetin-bedelini-cok-agir-odeyecekler-573526/

[4] Diğer örnekler için aşağıda 10 namaralı başlık altındaki açıklamalara bakınız.

[5] Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ‘OHAL in Türkiye’de İnsan Hakları Üzerine Etkisi’ konulu Ocak-Aralık 2017 dönem Raporu, Mart 2018, parağraf: 50

[6] http://t24.com.tr/haber/akpnin-kurucularindan-firat-hukumet-asiri-dinci-gruplari-silahlandirdi-akpli-kurtler-de-kobane-icin-ayaklandi,273589

http://haber.sol.org.tr/toplum/akp-esnafa-silah-egitimi-veriyor-ha-dediklerinde-sokaga-salacaklar-185830

https://anfturkce.net/guncel/akp-siviller-ini-silahlandiriyor-105392

[7] https://www.evrensel.net/haber/347547/bir-muhrec-hakimin-portresi-zeynep-mercan

[8] https://medium.com/tr724/zülüm-yok-diyen-zalimdir-d0b5015ee070

https://twitter.com/MansetArsivi/status/794959417640882177?s=20

[9] https://stockholmcf.org/

[10] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/810869/Bilinci_kapanana_kadar_tahliye_edilmeyen_eski_Yargitay_uyesi_yasamini_yitirdi.html#

https://kronoshaber1.com/tr/yargitay-uyesinin-kizi-buket-erdogan-babam-hucrede-yasam-savasi-veriyor/

https://twitter.com/candundaradasi/status/899885677256593408?s=20

https://twitter.com/Turkeydeiskence/status/900865776684593152?s=20

[11] http://m.haberdar.com/gundem/cezaevinde-supheli-bir-olum-daha-eski-hsyk-uyesi-teoman-gokce-hayatini-kaybetti-h84059.html

https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/son-dakika-eski-hsk-uyesi-teoman-gokce-cezaevinde-vefat-etti-2326326/

[12] http://aktifhaber.com/m/yasam/iki-cocugu-engelli-savciyi-tutuklayip-7-aydir-hucrede-tutuyorlar-h94447.html

[13] https://kronoshaber1.com/tr/tutuklu-savcinin-ailesini-ziyaret-eden-gergerlioglu-bu-cocuklar-mi-suclu/

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/bu-cocuklar-da-mi-suclu_431373

[14] http://www.omerfarukgergerlioglu.com/k12-kose-yazilarim/h1714-engelli-ayligina-engel.html http://t24.com.tr/haber/iki-engelli-cocugu-bulunan-eski-savci-cakmakin-ailesi-tahliye-beklerken-cakmak-sehir-disina-gonderildi,402921

http://t24.com.tr/yazarlar/omer-faruk-gergerlioglu/basardik-2-engelli-cocugun-ayligi-baglandi,17410

[15] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/601374/_FETO_den_tutuklanip_cezaevinde_olu_bulunan_savcinin_kizi__Bu_intihar_degil__cinayet.html#

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/seyfettin-yigitin-olumuyle-ilgili-carpici-iddia-146360h.htm

https://odatv.com/savci-cezaevinde-kendini-asti-1609161200.html

[16] https://odatv.com/hsyk-2.-daire-baskani-nesibe-ozer-aclik-grevine-basladi-2809161200.html

[17] http://www.tr724.com/rusvetci-hakim-akdemirin-yiktigi-bir-ailenin-dramini-kizlari-anlatti-annemi-ve-babami-whatsup-grubuna-sorarak-tutukladi/

https://www.sabah.com.tr/gundem/2017/05/30/rusvet-alip-unlu-isadamlarini-tahliye-etti

[18] http://www.yeniasya.com.tr/gundem/annem-aklini-kaybetme-noktasina-geldi_445450

[19] https://twitter.com/Hucredekiler/status/1002255578452897792

[20] https://twitter.com/arzuyldzz/status/1001908309497004034?s=20

[21] https://medium.com/tr724/adil-yargılama-sizlere-ömür-52521049079a

[22] http://www.gazetemanset.com/aydinlik-gazetesi/23-ekim-2016

[23] MİT Raporu, 3.1 Dayanak ve Yöntem, sayfa: 12

[24] Yargıtay 16. CD, İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla, Esas No: 2015/3, Karar No: 2017/3, Karar Tarihi: 24/04/2017; Esas No: 2017/1779, Karar No: 2017/4841, Karar Tarihi: 11/07/2017; ve benzerleri

[25] Aydın Yavuz ve Diğerleri (Genel Kurul), Bireysel Başvuru No: 2016/22169, Karar Tarihi: 20/06/2017

[26]  http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/kim-fetocu-kim-degil-16292.html

https://mobile.twitter.com/eminagaoglu/status/914108825313189888

https://odatv.com/hangi-partiden-kac-vekil-bylock-kullandi-2710161200.html

[27] http://www.milliyet.com.tr/eski-hsyk-uyesi-sen-hakim-gundem-2589227/

[28]  https://odatv.com/kilicdaroglundan-gundemi-degistirecek-iddia-27021826.html

[29] http://www.iha.com.tr/haber-cumhurbaskani-erdogan-ihanetin-bedelini-cok-agir-odeyecekler-573526/

[30] http://www.trt.net.tr/francais/turquie/2016/08/19/article-d-ibrahim-kalin-bruxelles-a-un-probleme-555000

[31] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/604177/HSYK__ihraclarin_neden_darbeyi_bekledigini_acikladi.html

[32] https://www.takvim.com.tr/guncel/2016/05/30/hukumetten-onemli-feto-karari

[33] https://www.youtube.com/watch?v=amwB0RaMpoc

[34] https://www.youtube.com/watch?v=qkQMXTDfHpg

[35] https://tr.usembassy.gov/wp-content/uploads/sites/91/2017/07/insan_haklari_raporu_2016_Turkiye.pdf

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/abdden-sert-turkiye-insan-haklari-raporu-40812294

https://tr.usembassy.gov/tr/2017-insan-haklari-raporu-turkiye/

http://www.un.org.tr/humanrights/tr/raporlar-ve-aciklamalar

http://www.un.org.tr/humanrights/images/pdf/Turkiye-BM-raporu-ohalde-yasanan–insan-haklari-ihlallerini-anlatiyor.pdf

https://basvuruyorum.com/haberler/avrupa-konseyi-ulkeleri-yargi-bagimsizligi-ve-tarafsizligi-2017-raporu

https://www.iaj-uim.org/iuw/wp-content/uploads/2018/02/CCJE-BU201711E_07_02_2018.docx.pdf

http://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2017)005-e

https://www.amnesty.org/download/Documents/EUR4492102018TURKISH.PDF

[36] http://www.sonsayfa.com/Haberler/Guncel/Nobel-Baris-Odulunu-Erdogan-alabilir-133321.html

[37] http://www.mfa.gov.tr/medeniyetler-ittifaki-girisimi.tr.mfa

 

 

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu